34.2. Bölüm: Zümrüd-ü Anka

14.6K 797 34
                                    

  Sevmek, kocaman bir asma köprüyü tek bir halata bağlamaktır. Halat koptuğunda ise geriye hiçbir şey kalmaz. Kocaman bir enkazın dışında...

  Şimdi ben, bu kocaman, beyaz duvarların arasında elleri arkadaşımın içinde gezmiş olan bir doktordan haber bekliyordum. Etrafım ise ham maddesi hayallerim ve güvenim olan moloz yığınlarıyla çevriliydi. 

  Size sevilmek için mükemmel olmanın gerekmediğini öğreteni sevin, diye bir söz okumuştum bir yerlerde ve sanki uzaklarda bir yerde benim için yazılmış satırlar gibi gelmişti.

  Sevmiştim... Hala da seviyordum ama bu sevginin sonu nereye gidiyor artık bunu sorgulamaya başlamıştım. Bu sorgulamanın tek nedeni ise geriye sevdiğim adama duyduğum o sounsuz güvenden hiçbir şey kalmamasıydı.

  Elleri boynumdaydı. Onun gözlerine baktığım ilk andan itibaren uzun, ince ve daima soğuk olan parmaklarını boynumda hissedebiliyordum. İşaret parmağının tersiyle heyecandan pembeleşmiş tenimi okşuyordu bazen. Bazense usulca çevreliyordu boğazımı ama asla sıkmıyordu.

  Bu gün ise parmakları ilk kez nefesimi kesmişti. Sevdiğim adam bu gün ilk kez beni boğmuştu ve tenimde oluşan morluklar ömür boyu geçmeyecekti.

  " Hasta yakını siz misiniz? " 

  Önümde duran beyaz önlüklü adam kırışmış elleriyle ağzındaki maskeyi çıkarıyordu. Maskenin üzerinde kalan mavi gözleri ise sorgularcasına gözlerime bakıyordu.

  Cevap vermedim. Ne sesimin çıkacağına inancım vardı ne de kelimeleri bulacağıma. Bende gözlerimi uzunca bir süre kapatıp açtım. Bu yeterli olmuştu ki doktor bir kaç cümle bilimsel açıklamadan sonra anlayabileceğim bir dilde konuşmaya başladı.

  " Hastanın hayati tehlikesi sürüyor. İyi haber vermek için çok erken fakat dikkate alınacak kadar büyük bir umut var. " 

  Sözlerinin ardından gülümseyerek bana baktı. Dudakları samimiydi fakat gözleri soğuk bir maviyle parlayarak benden cevap bekliyordu. 

  Yine sustum. Doktor beklemeyi kesene kadar öylece kana bulanmış ellerime bakmaya devam ettim. 

   Ellerimi yıkamalıydım fakat yerimden kalkarsam bütün dünyanın dengesi bozulacak ve her şey üzerime çökecekmiş gibi hissediyordum.

  " Orada. " 

  Aslı'nın sesi kulaklarıma işkence ederken istediğim en son şeyin benimle iletişim kurmaya çalışan bir insanın varlığı olduğunu fark etmiştim.

  " Arel, sen iyi misin? "  diyen Aslı'nın hemen ardından  Serhat önümde diz çökmüş ve buz gibi gözlerini ilk önce ellerimde ardındansa bir ölüyü andıracak derecede beyaz olduğunu hissedebildiğim yüzümde gezdirmişti. 

  " Doktor ne dedi? "  

  Sadece suratına baktım. Yeni çıkmış sakallarının arasındaki dudaklarına, Arkan'a benzemiyordu. İnceydi Serhat'ın dudakları. Sonra burnuna baktım. Mükemmel bir estetik cerrahının elinden çıkmışçasına düzgün hatlara sahipti. Arkan'ın burnu ise milyon kere kırılmış gibi bozuktu ve milyon kere kırılmıştı da zaten. En son gözleri ile buluştu gözlerim. İşte orası, Sevdiğim adamın aynısıydı. Serhat Baray'ın gözleri en ufak renk geçişlerini bile ezberimde, en derinlerimde sakladığım adamın gözleri ile aynıydı. Ama Serhat'ın gözlerine bakmak Arkan'ın gözlerine bakmak demek değildi.

  Arkan derindi. Benim sevdiğim adamın gözleri sadece renklerden ibaret değildi. Sonra cesurdu, gözlerine gerçekten bakan anlardı onun ne kadar büyük bir yüreğe sahip olduğunu. Sonra ben sevdiğim adamın gözlerine ne zaman bakarsam bakayım bana olan aşkını görürdüm. Bunu gerçekten görürdüm hemde. 

Kırağı ve AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin