" Arkan, anlamıyorsun. Bana izin vermek zorundasın. " Kara gözler iknaya açık bir kapı bulmak için tetikte bekleyen gözlerimle buluştuğunda kelimeler boğazımda düğümlenmişti.
" Ne için Arel? Ha? Geleceğini mahfetmen için mi? " Ardından hızla üzerine giydiği koyu lacivert gömleğin düğmelerini iliklemeye başladı. Yakasını düzeltirken ise derinden gelen sesini duyabiliyordum.
" Buna devam edemem. Seni daha fazla karanlığımla kuşatamam. " İşte bu onun çektiği vijdan azabının geçen her saniye yaraladığı ruhum için son damlaydı. Onun gözlerini açmalı ve zaten ortada olan şeyleri görmesini sağlamalıydım.
" Şunu hiçbir zaman anlamadın Arkan. Dünya senin etrafında dönmüyor. Ben sandığın kadar masum ya da savunmasız değilim. Anlamıyorsun, savaşabilirim. "
Hiddetle artan sesimle ona daha tam içimi dökememiştim ki havaya kaldırdığı eliyle beni susturdu. Hemen ardından ceketini eline aldı ve bir yandan giyinirken diğer yandan merdivenleri inmeye başladı. Bense babasının peşine gitmek için sızlanan küçük çocuklar gibi peşinden ayrılmıyordum.
" Geleceğimle felan oynamıyorsun Arkan. Bu daha önce yapmadığım bir şey değil. Sistemin nasıl işlediğini, ne yapmam gerektiğini biliyorum. Sana yardımcı olabilirim. "
Dış kapıya geldiğimizde uzun ince elleri elceği kavradı ve açmadan önce derince bir nefes çekti ciğerlerine. Bunalmış gibiydi ya da bir şeylerin altında eziliyormuş.
" Biliyorum Arel, sadece bir daha olmasına izin vermemeye çalışıyorum. Daha fazla kirlenmemelisin. "
Ardından elceği açar ve dışarı çıkarken içimde patlamaya hazır bir volkan varmış gibi hissediyordum. Tam tepesinden süzülerek inen lavlar ise kalbimi yakıyordu.
Söndürmem gerekiyordu. Daha fazla dayanamıyordum.
" Oraya neden gidiyorsun Arkan? " diye bağırdım ses tellerimi acıtacak bir güçle. Artık beni duymalıydı. Artık karşısındaki tek şey beni kirlettiği düşüncesi olan at gözlüğünü çıkarıp benim ona gösterdiklerimi görmeliydi.
Hızla, birbiri ardına atılan adımlar durduğunda sevdiğim adamın kara gözleri binlerce soru işaretiyle birlikte bana dönmüştü.
Başarmıştım, dinliyordu.
" Oraya gitmenin tek nedeni benim Sevgilim. Zar zor kurtulduğun bu bok çukuruna tekrar batmanın. Satman gereken üç paket mal olmasının tek nedeni benim. "
Gözlerimden akan yaşlar içimdeki suçluluğu bir nebzede olsa hafifletirken hızlı adımlarla ona yaklaşarak yüzünü avuçlarımın içine aldım.
" Anlamıyorsun sevgilim, sen değilsin beni karalara dolayan. Ben seni doluyorum. Ben seni kirletiyorum. Şimdi bırak da yardım edeyim. İzin ver bana da senin yanında savaşayım. Senin için değil, kendin için olduğunu düşünme bunu. Benim için, senden öğrendiğim bencillikle diyorum ki bırak da kendim için savaşayım yanında. İçimdeki hayalet kelimelerin attığı ölüm çığlıklarının bana anlattığı o suçluluğu dindirmek için. İleride sadece küller kaldığında bizden geriye en azından savaştım diyebilmek için. "
Arkan gözlerime daha önce varlığından dahi haberinin olmadığı bir dünyayı keşfetmesini sağlamışım gibi bakıyordu. Tereddütle doluydu bir yandan derin bir korku vardı ama biliyordum, kabul edecekti. Çünkü bu isteğimin amacı o değil bendim. Benim için her şeyi yapardı.
" Sadece beş dakikan " var dedi alnını alnıma yaslarken. Biliyordum, istemiyordu götürmek ama gidecektim. Kendim için.
Bedenimi onun ellerinden istemeyerek de olsa kurtarırken hızla içeriye girmiş ve vestiyerden montumu alarak arabaya binmiştim. Sonrası ise sessizlikti. İçinde binlerce çığlık, kavga, hata ve pişmanlık notaları varsada fani kulaklara ulaşan tek şey koyu bir sessizlikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...