Belime bir hayli bol gelen siyah eşofman altının iplerini tüm gücümle sıkar ve gevşemesine fırsat vermeden bağlamaya çalışırken gözlerim karşımdaki boy aynasına kilitlenmişti.
Sadece iç çamaşırımın kapattığı gövdem kaburga kemiklerimden başlayarak karın boşluğuma kadar sarının ve morun her tonunu taşıyan ve komik bir şekilde sanatsal görünen çürüklerle kaplıydı.
Yüzümse Selin ile kavuşma konuşmamızın ardından aldığımız annemin geleceği haberinin telaşıyla en kısa zamanda eski haline getirilmeye çalışılmıştı. Yüzümü uyuşturacak kadar çok tutulan buz torbaları, dondurmalar ve onlarca para harcayarak aldığımız bitkisel kremler tahmin ettiğimden çok işe yarasa da iş yine Selin'in meşhur kapatıcılarına kalmıştı. Neyse ki son harçlığının büyük bir kısmını harcayarak suya dayanıklı ve aşırı pahalı bir tane almıştı da insanları ikna etmek kolay olmuştu.
Derin bir iç geçirerek ve kendime çabuk olmam gerektiğini hatırlatarak suratımda geçmekte olan kapatıcıya baktım. Malesef peket Selin'de kalmıştı ve elimden bir şey gelmiyordu fakat saklaması o kadar da zor olamazdı. Ne de olsa morluk ve çürüklerimin rengi oldukça solmuş ve bir gölge gibi kalmıştı, dudağımdaki patlak ise bitkisel krem ve buz tedavisi sayesinde iyileşmişti bile.
Aniden kulağımın artık alıştığı su sesi kesildiğinde ve duşakabinin sesi duyulduğunda aceleyle hemen önümdeki tişörtlerden bir tanesini kaptım ve göğüslerimden aşağıya indirme fırsatı bulamadan yüzümdeki gölgeleri kapatmak için sıkı bir at kurruğuyla toplanmış saçımı açarak iri ve kontrol edilemez buklelerimi özgür bıraktım. Ardından elimle küçük bir kısmını önüme akıttım ve kalanını arkama attım.
Artık kesinlikle bu uzayan saçlarımı kestirmeli ve makul bir seviyeye getirmeliydim.
" Acıktın mı? "
Arkan'ın sesi ile birlikte ona hemen arkamı döndüm ve göğüslerimin üstünde duran tişörtü aşağı indirdim.
" Bu kadar kasmana gerek yok daha önce görmediğim bir şey değil. "
Üstlendiğim bu Arkan'ı daha fazla suçlu hissettirmeme görevimi başarıyla yerine getirmemin ödülü olarak hissettiğim keyifle yüzümü ona dönerken " Uyumak istediğini zannediyordum. " demiş ve sesimin tahmin ettiğimden daha neşeli çıkmasına şaşırmıştım. Onun yanında gerçekten mutlu oluyordum.
Arkan elindeki, saçlarını kuruladığı havluyu yatağın üzerine atarken tam arkama geçti ve benim açtığım dolabın önünde durarak gri bir eşofman altı ile siyah bir tişört çıkarırken konuşmaya devam etti.
" O soğuk bir duş almadan önceydi. Şimdi kalıp güzel bir manzaranın keyfini mi çıkarmak istersin yoksa dolaptaki yemekleri ısıtmak mı? " derken yüzüme hücum eden alevlerin savaş naralarını duyabiliyordum.
" Aşağıdayım. " dedim bir hayli kısık çıkan sesimle ve ondan bir cevap beklemeden kapıdan çıkarak merdivenlere yöneldim. Hiçbir resmin veya özel eşyanın süslemediği bu boş evde köşeyi dönerek mutfağa ulaştığımda havanın kararmak üzere olduğunu fark etmiştim. Sahi Arkan ne kadar zamandır uyumaya çalışmış ve bende onun uyumaya çalışışını izlemiştim?
Onunla birlikteyken zamanın nasıl akıp gittiğine hayret ederek buzdolabının kapağını açtım ve elime gelen ilk tencereyi alarak ocağın üzerine koydum. Aynı işlemleri diğer iki tencere içinde yaparken bu akşamki menümüzde mantar çorbası, et sote ve pilav olduğunu görmüş ve guruldamaya başlayan midemi biraz daha dayanması için telkin etmeye başlamıştım.
Bir yandan yemekler ısınırken diğer yandan tabakların olduğu dolabı bulmaya çalışıyordum ki arkamdan uzanan bir el henüz açmadığım, sağımdaki dolabı aralayarak iki tabak çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...