Tam kendi ayağıma takılıp düşmemek için verdiğim savaştan zafer umudunu kesecektim ki en yakın arkadaşımın sesini duydum.
" Arel! Neredesin sen? Meraktan ölüyordum? " Farkında olmadan boynuma giden sağ elimi indirdim ve çantamı iki elimle tutmaya başladım.
" Ders ne çabuk bitti. " Selin sinirle ayağını yere vurdu ve " Ders bitmedi seni aptal! Ben çıktım. " Endişeyle irileşen gözlerim Selin'in ela gözleriyle buluştu. " Ne? Neden böyle bir şey yaptın? "
Beni kolumdan tutarak daha aydınlık olan merdiven başına doğru çekiştirmeye başladı " Sana mesajıma cevap vermezsen dersi bırakıp geleceğimi söylemiştim. Ve bil bakalım ne oldu? Cevap alamadım. "
Ellerimi sıkıntıyla saçlarımdan geçirdim ve avuçlayarak sıktım. Acının beni kendime getirmesini umuyordum.
" Çok üzgünüm Selin, gerçekten. " Önemli değil der gibi elini salladı ve endişeli gözleri gözlerimle buluşurken mırıldandı " Biz en iyi arkadaşız değil mi? Böyle şeylerin önemi yok. "
Ona beceriksizce gülümsedim ve ne zaman tekrar boynuma götürdüğümü bilmediğim elimi tekrar çantamın sapıyla buluşturdum. Yaratık el sendromuna yakalandığımı düşünmeye başlıyordum.
" Şimdi en yakın arkadaşına orada ne olduğunu anlat bakalım. " Orada ne olduğunu?
Hatırlamayı reddettiğim anılar bir bir beynime işkence ederken onunla ilgili çekici olan her bütün kapılarımı sımsıkıya kapattım.
Fakat hala kavrulan tenim ve hala unutamadığım erkeksi kokusu sınırlarımı zorlamakta diretiyordu.
" Önemli bir şey değil, bekledim ama Mehmet Hoca gelmedi. " Selin bana tek kaşını kaldırarak baktı. Ne zaman yalan söylersem anlıyordu. Sanırım şu en yakın arkadaş iletişimi ile ilgili bir şeydi.
" Emin misin? " Başımı hayır anlamında salladım ve yanaklarımı şişirerek tuttuğum nefesimi gürültülü bir şekilde verdim. " Hiçbir şeyden emin değilim. Hayatım büyük bir çıkmaza sürükleniyor ve benim elimden gelen tek şey izlemek. "
Selin, koluma girdi ve tekrar ıslak tentede kaymamaya çalışarak koridora doğru çıktık.
" Gel sıcak bir kahve iç bembeyaz görünüyorsun. "
Kafeteryanın kuru sıcağı, kahve ve tost kokusuyla burnuma dolduğunda. Tanıdık bir kokunun hasretiyle içime çektim ve önümde ki mavi sandalyeye kuruldum.
Selin kahve almak için sıraya girmişti ve ben burada meraklı bakışlar altında eziliyordum.
Artık alışmam gerekiyordu biliyordum fakat herkesin sanki kafanızın üzerinde anten taşıyormuşsunuz gibi sizi incelemesi, hemde küçümseyen gözlerle, bu kesinlikle alışabileceğiniz bir şey değildi.
" Ve kahvelerde geldi. " dedi Selin karşımda ki sandalyeye kurulur ve kahvenin tekini bana doğru iterken.
Titreyen ellerimi saklamak umuduyla kahveyi avuçlarıma aldığımda " Şekersiz. " diye mırıldandı Selin. " Teşekkür ederim. " dedim aynı ses tonuyla. Bu konuşmayı elimden geldiğince ertelemeye çalışıyordum ama ne bekliyordunuz ki Selin benim en yakın arkadaşım, tabi ki anlamıştı.
" Şimdi şu fermuarı aç da, olanları anlat. " Oturduğum sandalyede dikleştim ve biri duyar korkusuyla Selin' e iyice yaklaştım.
" Sunum salonunda beni bekleyen Mehmet Hoca değil, Arkan'dı. " Selin'in dudakları büyük bir o şekli alırken neredeyse herkesin merakla bize bakacağı kadar yüksek sesle bir " OHA! " yı ağzından kaçırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...