Siyah, parlak kaskı kafamdan çıkarırken gözlerim önümdeki binayı inceliyordu. Aynayla kaplanmış bir gökdelen olan aile (!) şirketimiz her zamanki görkemiyle arşı deliyordu. Baray Holding, babam ve amcamın ortak olarak kurduğu bir inşaat firmasıydı. Günümüzde Akın ve bana kalması gerekirken ben bir kez bile kapısından içeri girmemiş, beni evlatlıktan reddettiği o günün ardından onun parasının bir kilometre yakınında dahi nefes almamıştım.
Oysa şimdi, sevdiğim kadın bana tabularımı yıktırtmaya devam ediyordu. Kendimden sürekli tavizler veriyordum ve bu önüne geçebileceğim bir şey değildi. Zaten geçmek isteyebileceğim bir konu da değildi bu. Hayatım birlikte geçirdiğimiz aylar içerisinde o kadar değişmişti ki önceliğim tamamen sevdiğim kadının güvenliği ve gülümsemesinin muhafazası olmuştu.
Motorumdan iner ve kaskı arkaya koyarken kendi kendime oraya o adamın oğlu olarak değil, sevdiği kadını kurtarmaya çalışan bir adam olarak girdiğimi hatırlatıyordum.
İçeri doğru attığım her adım, çıktığım lüks merdivenler, arasından geçtiğim korumalar boyunca Deniz'in ilk kez bu kadar cesur bir şekilde karşıma dikildiği o an canlanıyordu gözlerimde.
Ellerini ceplerine sokmuş ve bana sevdiğim kadını kaçırdığını söylemişti. Bense ona bana, onu öldürmem için daha fazla neden vermemesini.
" Beyefendi, daha fazla ilerleyemezsiniz. "
Sağ tarafımdan bana doğru ilerleyen sarışın, minyon tipli kadının arkasından gelen iki koruma beni bir tehdit olarak gördükleri anlamına geliyordu ve benim buna şaşırdığım söylenemezdi. Aslında kendimi hedefe ulaşmış gibi hissediyordum. Çünkü; istediğim şey buydu. Beni bir tehdit olarak, bir rakip olarak görmeleri. Asla yardım dilenmeye gelmiş küçük, zavallı evlat olarak değil.
Önümde dikilen insanlarla konuşmak ve saçma kelimelerle derdimi anlatmak yerine elimi pantolonumun arka cebine attım. İki koruma başta bunu bir tehdit olarak algılasa da çıkardığım cüzdanımı fark ettiklerinde bana karşı koymamışlardı. Bense ön gözünden çıkardığım nüfus cüzdanımı onlara uzatmış bir şekilde soyadımı okumalarını bekliyordum.
Sarışın kadın, manikürlü elleriyle nüfus cüzdanımı kavrar ve irileşen gözleriyle soyadımı okurken incelemeye devam etmiş ve açığımı yakalamıştı. " Baba adınız boş efendim. Soyadınızın aynı olması bir şeyi değiştirmez. "
Nüfus cüzdanımı sertçe ellerinden çeker ve yerine koyarken onlarla daha fazla vakit kaybetmeyeceğim konusunda geri dönülemez bir karar almış ve asansörün çağırma düğmesine basarak uygulamaya koymuştum.
" Arkan Bey, giremezsiniz. "
Artık adımı öğrenmiş olan kadın saçma itirazlarına devam ederken kapıdaki hareketlenme herkesin dikkatini dağıtmaya yetmişti. Korumalar kendilerine çeki düzen verir ve çalışanlar ceketlerinin düğmelerini iliklerken onlara bu adamın bu kadar saygı duyulacak hiçbir şeyi olmadığını haykırmak istiyordum. Sadece parası vardı. İnsanlığındaki onca noksanlığı parayla kapatmaya çalışıyordu ve işe yaramadığı şu an içinde bulunduğum onca dertten belliydi.
Ellerimi sanki ne kadar çok basarsam o kadar hızlı gelecekmiş gibi art arda bastığım asansör çağırma düğmesinden çekerken mırıldanmıştım " Girmeme gerek kalmadı. " Kadının ve arkasındaki iki adamın bütün sözlü müdahalelerine rağmen yolumdan dönmeyerek seri adımlarla yıllardır görmediğim adama doğru yaklaşırken onun beni fark etmesini bekliyordum. Oysa o sarıldığı bastonundan destek alarak yürürken yanındaki kadını dinliyordu.
Beni çevreleyen sözlü müdahalelerin yavaş yavaş fiziksel bir engele dönüşmeye başladığını fark ederken binaya yeni giriş yapan korumalar da beni bir tehdit olarak algılamış ve babamın çevresini sararken nihayet solgun, yaşlı ve acımasız gözler tarafından fark edilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...