Ben sarsılmış beynimle olayları idrak etmeye çalışırken Demir, kendini benden önce toparlamış ve sorgulama işini devralmıştı bile.
" Biz derken, kimi kastediyordun?" katili yakalamaya çalışan bir dedektif edasıyla devam etmişti ve sesindeki bu şüpheci ton sabahtan beri kaçtığım umut kırıntılarını tekrar serpiştirmeye başlamıştı içime ve ben köklenip büyümelerinden o kadar korkuyordum ki arkamı dönüp bu lanet olası konuşmadan uzaklaşmaya çalıştım.
" Arkan bekle! " Beynimin duvarlarını sarsan, tekrar köklenen tohumların bu sefer kökleriyle birlikte sökülmesi fikri beni o kadar dehşete düşürmüştü ki gerçekliğimden uzaklaşmaya başlamış ve adımlarımın hızını kesmemiştim.
" Sana teşekkür etmeliyim. " ısrarla arkamdan gelen Selin artık gözüme Arel'den bir parça yerine yürüyen bir işkence aleti gibi geliyordu ve ben ondan kaçamıyordum.
Lanet olsun, bu duygu beni hasta ediyordu. Bir yanım onu Arel'in bir parçası olarak görüyordu ve bu yanım büyük bir mazoşistlik akımının etkisinde kalmış cam kırıklarıyla dolu bir nehirde oradan oraya sürükleniyordu. Diğer bir yanımda onun ayaklı bir anı hatırlatıcısı olarak görüyor ondan bütün gücümle kaçmamı söylüyordu ve ben arafta kalmıştım. Hangi yöne gideceğimi, hangi tarafıma inanacağımı bilmiyordum ve aklımı kaybetmek üzereydim.
" Beni umursamadığını biliyorum ama onu da mı umursamıyorsun? " Beynimin bütün kıvrımları acıyla gerilir ve kafatasıma sığmayacak derecede şişerken kulaklarımdaki uğultu ve burnumdaki ince ama bana sürekli orada olduğunu hatırlatan sızı her şeyi dahada katlanılmaz yapıyordu.
" Ne için teşekkür edeceksin ha? Bir boka yaramadığım için mi? Onun ölümüne neden olduğum için mi? Ne için teşekkür edeceksin? Her şey bitti. Her şey bitti. "
Başlarda öfke dolu bir kükremeyle boğazımdan yukarıya tırmanan ses tonum yakıcı olsada sonlara doğru alçalmış ve çaresizliğin her tonuna ev sahibi yapmaya başlamıştı. Bunların yanında en acınası olansa saatlerdir hatta günlerdir tuttuğum gözyaşlarıma artık kırılgan bariyerlerimin gücünün yetmemesiydi.
Yıllardır bana yabancı bir duyguyla yanan gözlerim ve nemlenen yanağım beni tekrar on yaşındaki, her şeyin bir masal olduğunu düşünen çocuğa çevirmişti. Başını yastığa koyduğunda ve yorganı kafasına kadar çektiğinde o gün yaşadığı bütün kötü şeylerin geçtiğini düşünen ve kendi hayatının karanlığına rağmen ışık dolu ve içten içe asla gerçekleşmeyeceğini bildiği o saçma hayalleri kuran çocuğa ama bir yorgan ya da yastık bulmak amacıyla zifiri karanlıkta arayışa çıkan ellerim her seferinde dikenli tellere takılıyor ve bana bu yolun ne kadar saçma olduğunu hatırlatıyordu.
" Neler saçmalıyorsun sen? " diyen Selin'in gözyaşlarımla birlikte şaşkınlıktan iyice irileşmiş gözleri gözlerime kilitlenmişti ve ardından büyük bir o harfinin şeklini alan dudakları naif bir gülümsemeyle taçlanmıştı. Bense şu an kadınlara olan saygımı bütünüyle kaybedip onun dudaklarındaki gülümsemeyi dağıtmak istiyordum.
" Arkan! "
Kulaklarıma dolan cennet kaçkını sesle bütün bedenim bolca şimşeğin ziyaret ettiği bir paratonere dönerken kıyafetlerimin içinde ölü olan bedenim uyuşuk hareketlerle sesin geldiği tarafa döndü.
Oradaydı.
Yeni yıkandığı belli olan nemli saçları ve cennetten bir manzara çalmış gülümsemesi ile bana bakıyordu ve sonra gülümsemesi ani bir panik dalgasıyla kesilirken adımlarını bana doğru çevirdi.
Yaşıyordu.
♔ ♔ ♔
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...