"Nedenleri ortadan kaldırmada çok iyiyimdir. "
Beynimde dönüp duran ve acı dolu bir pişmanlığı iliklerime kadar hissetmemi sağlayan bu cümle bir kez daha kendimden nefret etmeme sebep olmuştu.
Gözlerim kayıp bir ruh gibi, nefretin ve hırsın ateşine bürünmüş kızıl saçların kesici soğuğun doldurduğu balkondan ayrılışını izledi.
Sanki görünmez bir güç beni balkonun beyaz ve soğuk fayansla kaplı zeminine sabitlemiş gibi hissediyordum. Ne ayaklarımda hareket edecek gücü bulabiliyordum ne de beynimde ayaklarıma hareket etme emrini verebilecek düşünce kontrolünü. Tamamen boşluktaydım ve beni bu düşüyormuşum hissinden kurtaran düşüncesizce aralık bıraktığım kapının kenarından havalanan ve omzuma değen tülün verdiği iç gıdıklayıcı histi.
Üşüyebilirdi. Sadece iç çamaşırları ve saten kumaşın örttüğü narin bedeni zarar görebilirdi. Yine ve yine benim yüzümden acı çekebilirdi.
Ruhumdaki sıkıntıyı dışarı vurmak istercesine acımı kontrolüm altına almak adına tuttuğum nefesimi gürültüyle verdim. Her şeyi mahvediyordum. Elimi dokundurduğum her şey sanki bir domino kulesiydi ve bende bir alzhemier hastasıydım. Titrek ellerim ayakta durmamı ve insan olduğumu hatırlamamı sağlayan bütün domino taşlarından yapılmış kolonlarımı yıkıyordu.
Çöküyordum.
Havalanan perdeyi sağ elimle zaptederek içeri aldım ve tekrar havalanmasına izin vermeden kapıyı kapattım.
Çökük omuzlarım ve düşüncelerin işgaline yenik düşmüş beynimle iki kişilik büyük yatağa yaklaştığımda Arel'in zarif bedeni girdi görüş alanıma.
Onu uyandırmamaya çalışarak yatağın bir köşesine iliştim ve yüzünü büyük ölçüde kaplayan kalın telli, koyu kahverengi saçlarını onların arasında nasıl nefes aldığını merak ederek yüzünden çektim.
İşte oradaydı. Arel Argün. Onu ilk gördüğüm günkü gibiydi. Yüzü Selin'in baskısıyla sürdüğü o kapatıcıdan arınmış ve burnunun üzerini seyrekte olsa kaplayan kahverengi çiller ortaya çıkmıştı.
Anıların yorgun beynimi işgal etmesiyle yüzümde beliren gülümsemeye engel olamadım. Birden başka bir hatıra eskisini bölerken o günü hatırladım. Tahmin edilenin aksine onu ilk kez okulda görmemiştim. Yine en yakın arkadaşını memnun etmek adına kendini rahatsız hissettiği bir ortama girmişti.
Yüzümdeki gülümsemenin iziyle parmak uçlarımı elmacık kemiklerinin kıvrımından başlayıp izlemekten bile zevk aldığım üst dudağının tahrik edici kıvrımında gezdirdim.
" İlk kez birini kıskanmıştım. " diye fısıldadım beynim santim santim anıların prangalarına vurulurken. Ellerim üst dudağından kayıp alt dudağının dolgunluğunda oyalandı ve ince çenesindende aynı zariflikte kayarak köprücük kemiklerinin kıvrımını takip etti.
" Sana neden mi aşık oldum? Etrafta onlarca güzel kız varken neden mi sen? " Suratımı kaplayan alaycı gülümsemeyle ellerimi onu uyandırmadan bedeninden çektim ve çakmağımın olmadığını hatırlayarak içimdeki sigara içme isteğini elimden geldiğince dindirmeye çalıştım.
"Çünkü sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. "
***
Sağanak yağmur başlamıştı ve su damlacıkları yeryüzünü insan gözünün yakalayamayacağı kadar şiddetli dövmeye başlamıştı. Her ne kadar bu konu hakkında konuşmak benim için tahammül edilemez olsada görevimi yerine getirmek için mükemmel bir gündü. Yağmur damlacıklarının bulanıklaştırıcı etkisi bizi anlaşılmaz yapacak ve o pis kokan kuytu köşelere bir kez dahi olsun girmemize gerek kalmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...