Ürkek adımlarla okula girerken arkama baktığımda karayı göremiyordum artık. Benim için geri dönüş yoktu. Kader yolunu çizmişti ve bana kalan tek şey bu yolu ne kadar hatayla ve ne kadar sürede bitireceğimi seçmekti.
Kafamı öne eğer ve kimseyle göz göze gelmemeye çalışırken aynı düşünceler beynimde dolanıp duruyordu.
Selin... En yakınım parçalara ayrılmıştı ve onca ısrarıma rağmen bana tek bir kelime dahi söylemiyordu.
Dün gece Arkan'ın bütün ısrarlarına rağmen küçük yurt odama tıkıldığım andan itibaren gerek mesaj gerek internet gerekse telefonla ona ulaşmanın her yolunu denemiştim. Sonuç ise hiç değişmemişti. Hep aynı tekdüze ve duygu yoksunu ses karşılamıştı beni. En yakınımın telefonunun kapalı olduğunu ve ona mesaj bırakmamı söylüyordu. Yapmadım. Bekledim. Sabaha kadar gözüme uyku girdiği söylenemezdi ve içimden bir ses uyuyabilseydim dahi üzerimden bir tır geçmiş gibi hissedeceğimi söylüyordu.
Fiziksel yorgunluğumu umursamamaya çalıştım ve anıların zihnimi bir bıçak gibi ikiye ayırmasına izin verdim. Savaşacak gücüm yoktu ve yaşacağımı düşündüğüm şeylerin karanlık ihtimallerindense yaşanmışlıklarımın boğuculuğunu çekmeye razıydım.
Sınıfın kapısından içeri girer ve görünmez olmaya çaışarak bir yerlere ilişirken fark edildiğimi biliyordum. Garip bir şekilde hiçkimse yanıma gelmezken ders başlamış ve anlamlandıramadığım cümleler kulaklarıma dolmaya başlamıştı.
Hiçbir şey umursamadım. Odaklandığım tek şey Neşe teyzenin telefondan duyduğum sesiydi. Evet, sabah olunca bu bilinmezliğe daha fazla dayanamamış ve otobüsün vardığını düşünerek evi aramıştım. Düşündüğüm gibi varmıştı da ama Neşe Teyze de benim gibi hiçbir şey bilmiyordu.
Selin, eve gelir gelmez odasına kapanmış ve hiçbir şey söylememişti.
Ruhuma mutlak hakimiyet kuran sıkıntıdan kurtulmak adına iç geçirdiğimde burnuma dolan ve kendimi ait hissettiğim koku gerilmeme neden olmuştu.
" Ne işin var burada? "
Dikkat çekmemek adına alçak tuttuğum ses tonum içinde kör düğüm olmuş bir duygu yumağı barındırıyordu. Dün her ne kadar umursamazlığım hastalıklı dereceye ulaşmış olsa da aramızdakileri halletmiş sayılırdık. Yani ben Arkan'ın öyle düşünmesini sağlamışta olabilirdim çünkü kulağıma " Bilgiye açım. " diye fısıldar ve kolunu belime dolayıp rahatsız zeminde beni kendi rahatlığına çekerken hiçbir sorun yokmuş gii görünüyordu. Oysaki ben dün gece bu sorun çözme işinin sadece şehirden ayrılma mevzusunu kapladığını ve zamana ihtiyaç duyduğumu açıkça belli ettiğimi sanıyordum.
" Ne düşünüyorsun. "
" Anlayıp rol yaptığını mı yoksa gerçekten anlamadığını mı? " dedim otomatik bir şekilde ses tonumu özenle alçak tutmaya çalışırken. Arkan'ın bedeni gerilir ve belimi kavrayan kolu sanki hiçbir yere gitmeme izin vermeyeceğini belli eder gibi sıkılaşırken can vermeye başlayan irademe suni teneffüs yapıyordum.
Bu kadar kolay yenilemezdim. Sevdiğim adam birini öldürmüştü ve benim bunu bu kadar kolay kabul etmem mümkün değildi. Lanet olsun, bu gerçek hayattı! Gerçekten birisi ölmüştü ve ben aptal bir kitap karakteri gibi davranıp her şeyi görmezden gelemezdim.
" İkiside olabilir. " Ardından derin bir nefes çekti dudalarını ıslattıktan sonra eskisinden daha gergin bir şekilde konuşmaya devam etti. " Her iki durumda da korkarım biraz açmanı isteyeceğim. "
Kelimeler dilime ağır geliyormuş gibi hissediyordum. Bir türlü ağzımı açıp da zihnime işkence eden şeyleri dışa vuramıyordum. " Bak Arkan ilk önce senden bir şey isteyeceğim. Ne olursa olsun seni sevdiğimi bilmelisin ve lanet olsun! "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
Narrativa generale©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...