Sesler kafamın içinde yankılanır ve saatlerce telefona bakmaktan kızarmış gözlerim sızlarken annem kapımı yumrukluyordu.
" Selin, hadi annecim yemek hazır. Abinde geldi hem, hadi çık odadan. "
Çıkmalıydım. Bunu elbette biliyordum fakat kendimde ailemin yüzüne bakacak arsızlığı bulamıyordum. Beni tertemiz ve okumam için gönderdikleri şehirden alnımda adına aşk dediğim kocaman bir leke ile gelmiştim ve bu leke gün geçtikçe büyüyordu. Büyüyor ve bütün vücudumu kaplıyordu. Ve ben biliyordum ki çok kısa bir süre sonra tamamıyla siyaha boyanmış vücudum hiçliğe karışacak ve ben bu hayattan soyutlanacaktım.
Tabi bir mucize olmazsa. Bir mucize gerçekleşipte Demir beni aramazsa. Beni arayıp bu yaptığımız şeyin yanlış olmadığını benim lanet olası bir faişe olduğumu düşünmediğini söylemezse.
Boşlukta sallandığını hissettiğim ayaklarımı yasladığım duvardan indirdim ve yataktan sarkıttığım başımın dönmesine aldırmadan doğruldum.
Aileme, normal olduğumu, sadece derslerden bunaldığım için buraya geldiğimi kanıtlamam gerekiyordu. Bu her ne kadar çok zor olsa da en azından denemeliydim.
" Tamam anne, geliyorum. " çatlamış ve hastaymışım gibi çıkan sesim her ne kadar hem beni hemde annemi tatmin etmesede ahşap zemine sürten ev terliklerinin sesinden kapıdan uzaklaştığını anlayabiliyordum.
Sadece beş dakikam vardı. Aksi taktirde benim depresyonlarımdan nefret eden abim kapıyı kırmak pahasına olsada içeri dalar ve beni saçlarımdan sürükleyerek yemek masasına oturturdu.
Bu düşünceyle rengi atmış suratımı kaplayan solgun gülümseyle aynamın önüne geldim. Başta kapatıcı ve aydınlatıcı olmak üzere bir ton makyaj malzemesine göz gezdirdim ve sırayla ait oldukları yerlere uygulamaya başladım.
Sonunda işim bittiğinde ise her şey oyunculuk yeteneğime kalmıştı. Gerçekten doğal görünen makyajımla suratımdaki bütün solgunluk, ağlamaktan oluşmuş gözaltı torbalarım, kızarıklıklarım sitresten çıkmış ve nefret ettiğim sivilcelerim... Hepsi gitmişti. Sadece inandırıcı bir şekilde gülümsemeli ve gözlerimi parlatmalıydım.
Eh, bu o kadar da zor olmasa gerekti. Ne de olsa şu ana kadar tanıştığım herkes beni oldukça neşeli ve tek derdi erkekler ve alışveriş olan bir kız olarak bilirdi.
Belki de öyleydim, bilmiyorum ama sürekli içimde bir yerlerde hep kırık dolaştım. Gülümsememde dahil hayatımdaki her şeyde aldığım nefeste dahi bir eksiklik vardı ve ben o gece bu eksikliğin dolduğunu ilk kez hissettim.
Oysa şimdi eskisinden de büyük, kocaman bir meteor çukuru kadar bir eksiklikle nasıl rol yapacağımı düşünüyordum. Muhtemelen beni hiç terk etmeyecek bir eksiklikle.
- Arel Argün
Önümde, dizleri üzerine çökmüş ve binbir pişmanlıkla dolu başını dizlerime yaslamış adamın yumuşak telli saçlarından ellerimi yavaşça çekerek onun doğrulmasını sağladım.
Gözlerimin içine bakmalıydı. Birbirimizin gözlerinin içinde kaybolmalıydık. Bize ait olan yerlerde dolanmalıydık ki doğru kararları verebilelim.
" Arel, bak ben sadece kardeşimi kurtarmak için girdim bu dünyaya ama çıkamadım. Çıkmak o kadar kolay değildi. "
Boş gözlerimle sevdiğim adamın gözlerini izlerken bize ait olan yerlerin kapılarının sıkı sıkıya kapatılmış olduğunu fark ettim. Kırılamaz ve anahtarının sadece onda olduğu kapılar sıkı sıkıya kapatılmıştı. Ne içeri girmeme izin vardı ne dışarı çıkmama. Ta ki o sözü söyleyene kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...