Çalan kapının sesini duyduğumda olanların şokundan kurtulmak ve kendi hatamı düzeltmek adına bir şeyler yapabilmek için ayılmaya çalışıyordum.
" Sanırım bir şeyler buldum! " Demir'in bana da ulaştırmak adına yüksek tonda kullandığı bariton sesi kulaklarıma dolduğunda uyuşmuş bedenimin sınırlarını zorlayarak olabildiğince hızlı hemen sağ tarafımda metal bir askıya asılmış kar beyazı havluya uzandım.
Bu cehennemin dibinde geçen bir haftanın bana bu kadar etki edeceğini önceden söyleselerdi Arkan Baray hiçbir şeyi umursamaz der ve umursamaz kıçımı bir köşeye çekip insanların çırpınışlarını izlerdim. Oysa şimdi çırpınan bendim.
Geçen bir hafta içinde yabanileşmiş sakallarımın altına gizlenen çökmüş yüzüm, karanlığı cehennemin en derin çukuruna kafa tutabilecek seviyede olan gözlerim ve her nefesimde kendime kızmaktan dolayı çatık halde duran kaşlarımla tamamen çökmüştüm.
Sahi kaçıncıydı bu? Kendi bencil isteklerimin çökerttiği kaçıncı hayattı bu?
İlk önce onu elde etmek için bu karanlığın dibine çekmiş ve ardından tehlikede olduğunu bile bile yine kendi bencil isteklerim adına onun güvenliğini hiçe sayıp kalbime onun benden uzağa attığı her adımın acısını tattırmamak için çekip gitmiştim ve en ufak hatamda bana karşı merhametin m sini dahi taşımayan hayat onu benden almıştı.
En ufak hatamda.
" Arkan gelecek misin? " Aynadaki aksimin çaresizliğinden bulanan midemi dindirmek adına kapadığım gözlerimi açtım ve birkaç sert hareketle yüzümü sildiğim havluyu hala ıslak olan lavabonun içine attım.
Ardından aynaya bakmamaya özen göstererek kapıyı açtım ve hızlı adımlarla alt kata, salona doğru yürümeye başladım.
Yaşlaktıkça neşeli sesler doluyordu kulağıma;
" Tamam sultanım, sen merak etme çekicem ben onun kulaklarını. " Suratımı ekşitmeme neden olan birkaç kıkırtının eşliğinde köşeyi döndüm ve Selin'in nemli gözlerine inat mutlu çıkan sesini kesmek adına içimde filizlenen vahşi isteği dindirmeye çalıştım.
Rol ya da değil mutlu bir esintiye dahi tahammülüm yoktu.
" Tamam söz gelince ona aramasını söyleyeceğim. Tamam Sultanım görüşürüz. " Nihayet telefonu kapattığında kulaklarıma dolan ağlamaklı bir " Lanet olsun! " beni hangisini seçeceğim hakkında bir ikileme düşürmüştü.
En kısasının ondan kurtulmak olduğunu düşünüp acımasız olduğunu bildiğim kelimeler ve ses tonumla konuşmaya devam ettim. Kimin kalbini kırdığım umrumda bile değildi.
" Gitmeye ne dersin artık? Bir haftadır buradasın ve hiçbir halta yaramadığın ortada. " Demir'in yanımda gerilen bedeni beni geri adım atmaya zorlasada bunu yapmadım ve Selin'in dahada sulanmasını beklediğim ama beni tamamen şaşırtarak sertleşen gözlerine diktim gözlerimi.
" Ben burada olsamda olmasamda bir halt başaracağınız yok sizin! Kahrolası bir hafta geçti ve hala hiçbir şey öğrenemedik! "
Yükselen sesi bütün sinirlerimi altüst etmişti ve bu içimdeki kendime olan öfkemi boşaltmak adına büyük bir fırsattı.
" Çabalamadığımı mı sanıyorsun? Elimden gelen her şeyi yapmadığımı? "
" Kapayın siktiğim çenelerinizi! "
Boğazımdan yükselen öfkede boğulacak gibi olsamda normal bir zamanda Demir'in bu haline gülebilirdim. Selin'in çenesi şaşkınlıktan açılmış ve Demir'de ettiği küfürün dokunduğu yeri çok sonra fark etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...