- Aslı
Beyaz, yumuşacık bornozu ıslak tenime giyerken yaşadıklarımın şoku vurmuştu bir kez daha beni derinlerimden. Her şey bir anda olmuştu. O iki adam bir anda ortaya sıkmıştı sokağın başında. Ben bir anda tehlikeyi hisseden yabani bir hayvan gibi koşmaya başlamış ve aynı anda beynimde benimle birlikte bu maratonu koşan düşüncelerimle telefonu çıkarıp Arel'i aramıştım.
Sonrasında ise ayağımdaki topuklu ayakkıblarla çok az dayanabilmiştim kollarıma dolanmıştı elleri. Nereye olduğunu bilmeden sürüklenmiştim. Biliyordum, başıma çok kötü şeyler gelebilirdi. Başıma, çok çok kötü şeyler gelebilirdi.
Ama gelmedi...
Bunun romanlardaki o her haltı yaşaması gereken ama hepsinden sağ ve sapasalim çıkan o kız olmamla bir alakası yoktu. Bunun Serhat Baray ile bir alakası vardı.
Onu yıllardır görmüyordum ve en kötüsü yıllardır eksik nefes aldığımın farkına varmıştım bu gün. Yıllardır acı çektiğimin farkına yeni varmıştım ve kendime iyi olduğumu söylediğime dair her yalan bana bumerang mesali geri dönüp etimi parçalara ayırıyordu.
Acı çekiyordum.
Başıma öne eğer ve saçlarımdan süzülen suyu havluyla kurularken eskiden bunu yapanın ben olmadığım geldi aklıma. Yazlıkta beraber kaldığımız günlerde küçücük ellerimle kendi uzun saçlarımı kurulayamaz ve Serhat'tan yapması için yardım isterdim. Yapan Arkan olurdu. Serhat hep nedensiz yere beni umursamayan ve hırçın davranan taraf olurdu. Canımı yakmak için her fırsatı dikkatle inceler ve en doğru anda saplardı kurşunlarını on ikiden.
Başlarda ona çok kızardım. Hatta çocukken ondan nefret ettiğimi bile söylerdim. Evet, saçmaydı biliyordum ağlayarak ondan nefret ettiğimi bağırırken ertesi gün ondan saçımı kurutmasını isterdim. Sonra büyüdüm, artık saçımı kendim kurutabiliyordum ama yanımda olduğu her an bunu yapmasını ondan isterdim.
Sonradam öğrendim ben, nefret ettiği ben değilmişim. Nefret ettiği içinde doğduğum aileymiş. Benim suçum olmayan şeylerin günahını ailemin günahları yüzünden acı çeken bir çocuk ödetiyormuş.
Serhat'ın evimden getirttiği temiz kıyafetleri giyerken saçlarımın ince penyeyi ıslatmasına izin vererek salona doğru yürüdüm. İçeride öylece oturan Serhat beni kapının eşiğinde bir elimde havlu bir elimde tarak ıslak saçlarla öylece dururken gördüğünde ise her zamanki şeyi yaptı.
Başını çevirdi. Biliyordum yapmayacaktı. Hiçbir zaman yapmayacaktı. Sanki saçlarıma onun kötü kaderinin isi yapışmıştı da o bu kadere tekrar bulaşmak istemiyordu.
" Kaç yaşındasın sen? " Her zamanki arsızlığımla oturduğu koltuğun önüne doğru yürüdüm ve açık bacaklarının arasına, yere oturdum. " Kaç yaşımda olduğum önemli değil. Önemli olan senin burada olduğun. " Arkamdan hiçbir ses gelmediğinde tarak ve havluyu usulca yanına bırakmış ve ellerimi çenemi dayadığım dizlerime sarmıştım.
" Seni çok özledik. " Arkamdan gelen alaycı ses gerçeklerin farkına varmamı sağladığında geçmişi hatırlamak istemiyordum.
" Beni çok özledin. Arkan benden nefret ediyor. " Gözlerim acıyla kapanırken neden umrunda olmadığımı düşünüyordum. Neden ona onu çok özlediğimizi söylediğimde düşündüğü şey onu çok özlemiş olmam yerine Arkan'ın ondan nefet edişi oluyordu. Neden hislerim onun için bir şey ifade etmiyordu. Küçükken anlamıyordum ama büyüdükçe anlamıştım, ailem yüzündendi. Fakat bu bir şeyi değiştirmiyordu çünkü izimle birlikte o da büyümüştü. En azından büyümüş olması gerkeiyordu, büyümüş ve olanlarda benim bir suçum olmadığını anlamış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...