O bir güneşti
Ümitlerinin ve hayallerinin kabrinin üzerinde parlayan
Çok narin.
O aydı
Sıcaklığıyla seni boyayan
Kolay incilebilir ve soğuk
- H.I.M
Artık yaşamıyormuş gibi hissediyordum. Kendime yaşadığımı kanıtlamak için sunacağım hiçbir delil yoktu ve bu öyle can acıtıcıydı ki bir girdaba yakalanmış gibi hissediyordum.
Hava akımının etkisiyle oradan oraya savruluyordum ve hiç söz hakkım yoktu. Hiçbir konuda en ufak bir çıt çıkarmaya bile hakkım yoktu ve ben dışarı çıkmak için çabaladıkça dahada dibe çekiliyordum.
" Ders bitmiştir arkadaşlar. " Kulaklarıma dolan ve beni içinde kaybolduğum düşünce denizinden kurtaran profösörün sesi son anda, ellerimden kayıp giden gerçekliğe tutunmamı sağlamıştı.
Oturduğum sandalyede doğrulup ayağa kalkarken kendimi ipleri kesilmiş bir kukla gibi hissediyordum. Olay ve kişilerden soyutlanmıştım ve sadece nefes alıp yapmam gerekenleri yapıyordum.
" Bizimle kafeye gelmeye ne dersin? " Merve'nin yaptığı bu teklifle midemdeki az sayıda şeyi çıkarma isteğimin görmezden gelemeyeceğim kadar artması bir olmuştu.
Değil onun olduğu bir mekana kendi isteğimle gitmek onun sesini duymaya bile tahammülüm yoktu.
" Anlaşılan bir kez daha reddediliyorum. " Sahte bir sıkıntıyla iç geçirdi ve ardından onu şurada boğmamak için elimde bulundurduğum bütün nedenleri silip süpürecek ve geriye tek bir iz bile bırakmayacak şekilde devam etti " Dikkat et alınmaya başlıyorum. "
Midemdeki ani kasılmalar ve yüzümdeki sahte, alaycı bir gülümseme ile hemen sağımdaki trabzanlara yaslanıp çantamı sanki midemin bulantısını geçirmeye çalışıyormuş gibi karnıma bastırmıştım.
Yine başlıyorduk. Uzun süredir doğru dürüst bestlenmemiştim ve bütün vitamin ve kan eksikliklerim etkisini gösteriyor, dünyayı çevremde bir fırıldak gibi döndürüyordu fakat bu sefer bana bakacak bir Arkan yoktu.
Kendi başımaydım.
Kendimi dünyadan soyutlamak istercesine sımsıkı kapadığım gözlerim ve bütün gücümle karnıma bastırdığım çantamla pek normal bir görüntü veriyor sayılmazdım.
" Regl sancısı mı? " Neden sadece ufak bir an yalnız kalamadığımı sorgulayarak açtığım gözlerim zorda olsa odağını bulduğunda Olimpos güneşi gibi parlayan sarı saçlar gözlerimi kamaştırmıştı.
Görüş alanıma giren kusursuz yüzün ise ağzımın hatrı sayılır derecede açık kalmasına neden olduğunu çok geç fark etmiştim.
" Sağır mısın? " dedi her zamanki aşağılayıcı sesiyle. Bense onun benimle kurduğu iletişime imkansız gözüyle bakıp küçük ve çirkin bir japon balığı gibi ağzımı açıp kapamakla meşguldüm.
" Kendini küçük düşürüyorsun Arel, en azından bir merhaba diyebilirsin. "
Her ne kadar bu cümlenin üzerine kaşlarımın çatıldığını hissetsemde varlığı o kadar yüceydi ki karşısında ezilip büzülmeye bile hakkım yokmuş gibi hissediyordum.
" Hayır, vitamin, kan ve diğer ıvır zıvırların eksikliği. " dedim nihayet kendimi toparlayabildiğimde.
Başını ondan beklemeyeceğim şekilde anlayışla salladı ve biçimli kalçasını tırabzana yasladı. " Kendine biraz çeki düzen veremez misin? Tanrı aşkına biri canlı canlı bağırsaklarını deşiyormuş gibi görünüyorsun ve bu hiç hoş değil. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...