35. Bölüm: Düşmüş Melek

16.6K 722 32
                                    

Gecenin ayazı içime işlerken titrek bakışlarımı etrafımda gezdirdim. Her şey belirli bir düzen doğrultusunda ilerliyor gibiydi. İnsanlar içiyor, insanlar sevişiyor, insanlar birbirini öldürüyor ve insanlar acı çekiyordu. Bütün bu melankolik koyuluğun yanındaysa insanlar aşık oluyor, insanlar seviyor, insanlar merhamet gösteriyor ve insanlar gülümsüyordu.

Bütün bu sahte dünyanın düzenine rağmen iki şakağımın ortasındaki dünyamda her şey o kadar boş ve uyumsuzdu ki kendimi tıpkı uzayda kaybolmuş bir astronot gibi hissediyordum. Biliyordum oksijenim çok az kalmıştı. Biliyordum Azrain'in orağı ensemdeydi ama yinede, her şeye rağmen büyülenmiş gözlerle izliyordum etrafımdaki güzellikleri.

Dışarıdan bakan herkes benim bir aptal olduğumu düşünürdü. Güzelliklere kanıp ölümü unutacak kadar aptal olduğumu. Fakat bunu düşünen bütün bu insanların yaptığı tek şey hayatıma at gözlüğüyle bakmaktı.

Suç aptal olduğunu düşündüğünüz beynimde ya da gözlerimde değildi. Suç güzellikteydi. Bırakmıyordu ki bakışlarımı çekeyim ve yaşama tutunmaya çalışayım. Ona baktıkça bakasım geliyordu. Ona bakmamak günahmış gibi hissediyordum derinlerde.

Çocukluğumdan beri birinin bana aşk sözcükleri söylemesi için beklemiştim. İçinde sürüklendiğim bu uzay boşluğunda elimden tutup beni anlamı ölüm olan o sarı yıldıza indirecek şeylerin ise yine aşk sözcükleri olacağını biliyordum.

Her ressamın çizmek için delireceği o dudakların arasından ölüm kokan bir nefesle çıkan aşk sözcükleri.

Belkiyde kural buydu, bilmiyordum.

Belki de bazen yaşamak için eğilmek gerekiyordu. Manzaralara, sözcüklere, aşklara ve ihanetlere. Belki de sadece başımı kaldırmam gerekiyordu. Güzelliklerin arkasını görebilmek için.

Önümde duran uzun boylu ve vücudunun her tarafı kaslarla bezenmiş olmasına rağmen ince bir yapıya sahip adam kapşonunu örten suratını eski ayakkabılarından kaldırdı ve suratıma baktı. Ne istediğini biliyordum.

Demiştim ya burada her şey bir düzen içinde gelişirdi.

Cebimde, önceden gramajlara bölünmüş paketlerden birini çıkardım ve adama doğru uzattım. Adam ise eklemleri açılmış elini uzatarak kana bulanmış parmaklarını pakete doladı.

İnsanlar birbirini öldürüyordu.

Paketi alıp cebine attığında ise beklemekten sıkılmıştım. " Para. " dedim avucumu ona doğru uzatarak. O ise ilk önce kapşonunun altından inceledi beni. Dişi ve güçsüz bedenimle dikkate almaması gereken bir faktör olduğumu düşünmüş olacak ki arkasını dönmüş ve yavaş adımlarla yürümeye başlamıştı.

Arkan olsa asla savaşmamı istemezdi. O malı öylece bırakıp önüme bakmamı isterdi. Eski Arel'de olsa savaşmazdı fakat ben eski ben değildim. Ben o gece küllerimden doğmuştum.

Yerdeki cam bira şişesini elime aldım ve duvara vurarak kırdım. Ucundan tuttuğum şişeyi ise bir bıçak gibi kullanmayı amaçlayarak derin bir nefes aldım. Yapabileceği biliyordum. Altından kalkamayacağım bir şey değildi. Hem adam zaten sarhoştu, pengueni andıran yürüyüşünden belliydi bu.

Sadece susturmam gerekiyordu. İçimde çığlık çığlığa yapmam ya da yapmamam gereken o şeyleri haykıran kızı.

İtiraf etmeliydim, bazen onu dinliyordum. Bana akşam yemekleri hazırlamamı söylüyordu. Sırf onu yanımda hissetmek için kabul ediyordum. Sonra o gelene kadar uyumamamı söylüyordu bana. Bende onu bekliyordum eve sağ sağlim döndüğünü görebilmek için.

Kırağı ve AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin