" Korkuyor musun Arel? " bir çift buz kalıbı soğukluğundaki sesi kulaklarıma dolduğunda yüzümü buruşturmadan edemedim.
Kaç gündür buradaydık? Beynimdeki akrep ve yelkovan işlevini yitirmiş gibiydi. İçimdeki zaman kavramı gerçekliğini kaybetmiş ve ben engin bir okyanusu andıran zamansızlıkta boğulmak üzere terk edilmiştim.
" Korkmalısın. " diye devam ettiğinde dişlerim çenemi titretecek bir güçle birbirine geçmişti.
Çığlık atmak istiyordum. İçinde bulunduğum zamansızlığa haykırmak. Bana defalarca cevabını bilmediğim sorular soran bu adama tekrar ve takrar bilmediğimi söylemek. Her seferinde biraz daha yüksek sesle. Ses tellerim yırtılana kadar, yorgun düşene ve sesimde kırılan aciz kelimeler karşımda işlemeli bastonuna sarılmış yüzü benim farkında bile olmadığım bir dünyanın yorgun izlerini taşıyan bu yaşlı adamın kalın kafasına girene kadar...Ama yapamadım.
Tek yapabildiğim çenemi biraz daha sıkmak ve kendimi Arkan'ın beni bulmasına çok az zamanın kaldığına inandırmaktı ya da inandırmaya çalışmak; çünkü olmuyordu.
Bir umuda...Küçücük bir umuda dahi ihtiyaç duyan kalbim buna tüm benliğiyle inanıyor ama içimdeki küçük bir parça, çok çok küçük bir parça bezgin sesiyle bana fısıldıyordu 'O asla gelmeyecek. ' ve ben her geçen saat ona daha fazla inanıyordum.
Yine de şu andaki gibi en zor anlarımda Arkan'a sığınsam bile ona ondan kurtulmak istediğimi söylemiştim, başka birini sevmek istediğimi ve onun buna engel olduğunu. Durum böyleyken tüm kalbimle onun beni kurtarmaya geleceğini ummak hem büyük bir acizlik göstergesi hem de yüz kızartıcı bir utanç kaynağıydı.
Su birikintileri ile dolu ve küf kokan zeminde yankılanan pahalı ayakkabıların tok sesi beni, dikkatimi tekrar içinde bulunduğumuz zaman dilimine vermeye zorlamıştı.
" Pekala Arel durumu şöyle açıklayalım: Akşam, oğlum güzel bir aile yemeği için beni almaya gelene kadar yapacak başka bir işim yok. " Ardından biraz durakladı ve kurumuş yaşlı dudaklarını ıslatarak yorgun ciğerlerine derin bir nefes doldurdu.
" Anlayacağın, akşama kadar burada sana istediğim her şeyi yapabilirim. " Tüm bedenim kelimelerin zihnimde yarattığı şokla sarsılırken kendimi bilincimi açık tutmak için zorluyordum.
" Ama ben merhametli bir insanım. " Bu cümlenin ardından kulaklarıma dolan samimiyetsiz kahkaha tüm kelimelerin gerçekliğini yok etsede dinlemeye devam ettim. " Bu yüzden sadece soruyorum. Şimdilik. "
Aniden soğuyan sesi ve iki dudağının arasından bir kılıç keskinliğinde çıkan kelimeler birlikte geçirdiğimiz günlerde artık aşinası olduğum şeyleri beraberinde getiriyordu.
" Ardıl Yiğitkan nerede? " Gözlerimi yumar ve durduğum yerde iyice büzülüp kendimi olası bir darbeye karşı koruma altına alırken neredeyse ciğerlerimde kalan son hava zerresini dahi kullanarak bağırdım " Bilmiyorum! "
Ardından bekledim. Yüzüme inen bir tokat ya da karnıma yiyeceğim esaslı bir tekme çünkü burada geçirdiğim lanet birkaç günde buna koşullanmıştım. Her bilmiyorum lafı için can yakıcı bir darbeye ama bu sefer beklediğim gibi olmadı.
Adam oturduğu ahşap sandalyede tüyler ürpertici gıcırtılar eşliğinde geriye yaslandı ve konuşmaya devam etti.
" Ya da şöyle diyeyim, Deniz Devrim nerede? "
- Arkan Baray
Önümdeki çift kanatlı ağır kapıyı aralarken rahatsız edici müzik şiddetlenmiş ve yakıcı alkol kokusu burnumu sızlatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...