Bir süredir başım önümde derin düşüncelere dalmış umudumu korumaya çalışıyordum. Umut ile umutsuzluğun içimdeki savaşı şiddetlendiği için terasa ilk çıktığımda gördüğüm güzelliklere kör ve sağır olmuştum. Başımı kaldırıp semaya bir bakış attım. Bu gece dolunay çıkmıştı ve ben göze hoş görünen bu ayrıntıyı daha yeni fark ediyordum. Ay, devasa bir lamba misali asılı kaldığı İstanbul göğünü gümüş rengine boyuyordu. Sanki ışığın kaynağına yakın olabilirmişim gibi adımlarım beni terasın geniş korkuluklarına doğru ilerletti. Ellerim soğuk mermerle temas edince içim ürperdi ılık havaya rağmen hafifçe titredim. Cem'in "Sana bakamıyorum." sözleri, gözlerini kaçırmadan hemen önce bir anlığına da olsa gördüğüm hayal kırıklığı dolu bakışı... Ooof offf! Ömrümün sonuna kadar bir daha bana öyle bakmasını istemiyordum. O güzelim yeşil gözlerinde hayranlık, aşk, umut, şefkat olmalıydı. Hatta dalgın, düşünceli bir bakışa bile razıydım yeter ki hayal kırıklığı olmasın. Ayın şavkının vurduğu ve aynı gökyüzü gibi gümüşi renge boyadığı çarşaf misali denizi buldu gözlerim.
Bana delice aşık olan kocamı geri istiyordum ama mümkünse anası benden bir süre de olsa uzak durmalıydı. Danası iyi hoş da anası tam bir doğal afetti kasırga gibi önüne geleni kendisiyle birlikte alıp götürüyor ve hırpalıyordu. Vildan ablaya haddinden fazla maruz kalmış, doz aşımı yüzünden zehirlenmiştim. Hiç olmadığı kadar sıkıntılı anlar yaşıyordum, tabii pembe tüylü kelepçeleri gördüğüm an hariç. Çünkü hâlâ o travmayı atlatamamıştım ve ömrümün sonuna kadar atlatabileceğimi sanmıyordum. Mümkünse kanun çıkarmalı ve yaşlı kadınlara pembe tüylü kelepçelerin satılması yasaklanmalıydı. Bu sayede bizim gibi genç gelinlerin akıl sağlığı korunmuş olurdu. İşte tam da bu yüzden Vildan ablayı bünyemden atmalıydım bunu da ancak ondan uzak durursam yapabilirdim. Ne vardı sanki bizi rahat bıraksalardı. Tamam! Çocuk yaparken malzemeden çalmamışlardı işçilik desen mükemmeldi. Yine de onun hatrı bir yere kadardı canım:) Hâlâ kararsızdım cadı Vildan mı, yoksa bu yeni model çatlak ama aynı zamanda aşık ve mutlu Vildan mı benim için daha iyiydi. Kendisi için elbette ki ikinci şık tercihimdi çevremdeki insanların mutlu olmasını isterdim. Eski cadı halinin mutsuzluğunun dışa vurumu olduğunu artık biliyordum. Senelerce kocasının ondan nefret ettiğini ve ölmüş bir kadının yasını tuttuğunu sandığını geç de olsa anlamıştık.
Cem'in Bahar'ı sevdiğini sandığım bir aylık kısa ama bana bir ömür gibi gelen sürede nasıl da canımın yandığını unutmamıştım. Zavallı Vildan abla ise bu duyguya senelerce katlanmak zorunda kalmıştı. Ben yine de bunun acısını çevremdeki insanlardan çıkarmaya çalışıp onların mutsuzluğuyla kendimi rahatlatmazdım. Tam tersi çevremdeki insanların mutluluğuyla avunurdum. Yeryüzünde milyarlarca insan vardı, her birinin dünyaya bakış açısı farklıydı. Aşık ve kocasını her şeyin üstünde tutan bir kadın olarak -kendime saygım, kadınlık gururum ve ailem hariç- ben daha farklı davranmayı tercih ederdim. Bizi üzmek için verdiği mücadeleyi ve yaptıklarını unutmamıştım. Çok üzüldüğüm ve canımın yandığını inkâr edemezdim. Tek tesellim sevdiğim adamın bana destek vermesi ve Mazlum abinin çoğu zaman yanımızda yer almasıydı. Artık Vildan ablayı affediyordum hem onu hem kendimi özgür bırakmam için bu gerekliydi. Denize düşen yılana sarılır misali farklı birçok sebepten ötürü de olsa ona "Anne." demiştim. Aslında iyi niyetine ikna olunca onu affetmiş olmalıydım ama bunu yeni fark ediyordum.
Oyun odasının kapısının kapanma sesiyle aklım düşüncelerimden, gözlerim gümüşi çarşafları andıran denizden ayrıldı. Korkuluklardan uzaklaşıp banyonun yolunu tuttum. Sıkı sıkıya tutunduğum umutlarım da benimle birlikte geldi. Banyoda kocamın mis gibi kokusu karşıladı beni. Vakit kaybetmeden soyunup suyu açtım. İçeride çam kokusuna karışmış bir koku daha vardı ama onu çıkaramadım. Bunu merak etmeyi sonraya bırakıp ciğerlerimin bayram etmesine izin verdim. Cem'in bir şekilde gönlünü almalıydım ama nasıl? Dişiliğimi kullanabilirdim güzel seksi ve kırmızı bir gecelik işimi görürdü. Ama onun bana şehvet yüzünden gelmesini istemiyordum. Gelip geçici olanla değil, daha masum ve sahici olanla yani aşkla bana gelmeliydi. Onu oyunlar oynamayacak ve planlar yapıp üzerine gidemeyecek kadar çok seviyordum. Tabii bu hiçbir şey yapmayacağım, çabalamayacağım anlamına gelmiyordu. Elbette ki çabalayacaktım ama bunu doğru bir şekilde yapacaktım. Umarım bir yerlerde kaybettiğim kendime güvenimi de en kısa sürede bulurdum. Zira umutlarım yanımda olsa da kendime güvenim Cem beni reddettiğinde uçup gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL BAKIŞLIM (MTS-3) TAMAMLANDI
ChickLitBade... İmam "Mehr-i müeccel olarak ne istiyorsun kızım?" diye sorunca "Üç talak hakkımı." diye cevap verdim. Cem kulağıma eğilip "Başka bir şey iste çünkü dinen o hakkını istersem elinden alabilirim." dediğinde bunu nereden bildiğini sorgulayamayac...