Tarih: Kimin umurunda benim takvimimde Cem gittikten sonra birinci gün.
Mevsim: Artık hep kış.
Gün: Benim için fark etmiyor. Günüm gecem birbirine karıştı.Sevgili günlük dün gece kendimi geri dönüşü olmayan bir karanlığın içinde buldum. Cem yüzüme kapıyı kapatmakla kalmadı beni kör karanlıkların içine hapsetti. Dün gece o kadar çok ağladım ki, hiçbir insan bu şekilde ciğerleri sökülüyormuş gibi ağlamamalı. Kalbim çok kötü kırıldı bir daha tamiri olur mu bilemiyorum. Bu sefer yerlerde sürünmedim en azından yatağıma ulaşmayı başardım. Yerler buz gibi, içim yeterince üşürken bedenimi de zemherilere hapsetmeye ne gerek var değil mi? Yatağıma ulaşınca beni kötü bir sürpriz bekliyordu sevdiğim adamın kokusu yatağa sinmişti. Başımı Cem gibi kokan yastığa gömdüm sonra da ağladım ağladım...
Kulağım sürekli kapıda elim her an telefondaydı bu korkunç gece ve öncesinde yaşananlar kötü bir rüya olabilir mi ya da kabus? Gerçi rüya falan olamazdı Cem'in geri gelmeyeceğini bildiğim gibi rüya olmadığını da biliyordum. Yine de bir umut bekledim her tıkırtıda yerimden sıçradım ama sonuç hüsran oldu. Sonra bir ara dalmış olmalıyım daha doğrusu yorgunluktan uyuyakaldım. Tüm kemiklerim sızlıyordu sanki başım bir ton ağırlığındaydı. Uykum da benim gibi huzursuzdu sürekli kabus gördüm ellerimi bırakıp defalarca terk etti Cem beni. Bırakıp gitmesin diye yalvardım, kapıyı kilitledim, kapının önüne geçtim, ağladım hatta saldırdım ama bir türlü sonuç değişmedi. En sonunda gitmesine izin verdim daha fazla küçülmeye hiç gerek yok değil mi?
Bu sabah da gözüm karanlığa açıldı bir daha güneş doğar mı hayatıma? Ya da yüzüm güler mi? Yakın zamanda yaşanacağını sanmıyorum. Tarihi aşk romanlarında hani Londra'nın sisli puslu havasından bahsedilir ya, sürekli yağmur yağar işte ben de aynen öyle bir güne uyandım. Hava güzel olsa da güneş yüzünü gösterse de bunu fark edemeyecek kadar kendi yalnızlığımda boğuluyordum. Yataktan sürünerek çıktım belki de hiç çıkmamalıydım. Banyodaki aynaya baktığımda kendimi göremedim sanki karşımda başka bir kadın vardı. Yüzünün rengi solmuş mavi gözleri sanki biraz daha irileşmişti üstelik o gözler kan çanağı gibiydi. Ağlamaktan yüzüm lekelenmişti.
En son ne zaman yemek yediğimi düşününce marinaya gitmeden önce kahvaltı yaptığımı hatırladım. O günden sonra yemek yemeyi unutmuştum bu kadar halsiz olmama şaşmamalı. Önce insan içine çıkabilmek için duşa girdim. Kuş yuvasına dönmüş saçlarımı tararken canımın yanmasına aldırmadım. İçimdeki boşluk ve kalbimin ağrısının yanında fiziksel acının sinek ısırığı gibi kaldığı bir gerçek. Kendimi sahile inmek için zorladım çünkü evin içinde boğuluyormuş gibi hissediyordum. Sanki tüm eşyalar daha da kötüsü tüm anılar üzerime çullanıyor beni nefessiz bırakıyordu. Yeniden nefes alabilmek için ciğerlerime yeniden hava dolabilmesi için dışarı çıkmam gerekiyordu.
Sahilde simit alıp boş bir banka oturdum. Sahil oldukça kalabalıktı insanlar yürüyüş yapıyor bazıları da benim gibi denizi seyrediyordu. Dalgalar kıyıyı döverken öylece uçsuz bucaksız denize baktım bir taraftan da simitimi yemeye çalışıyordum. Midem isyanlardaydı boğazımdan tek bir lokma geçmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki lokmalarımı yutmakta zorlanıyordum. Bir süre sonra etrafta kimseler kalmamıştı kalanlar ise başlarını korumaya çalışarak koşuyorlardı. İşte o zaman yüzüme inen damlaları hissettim böylece havanın değiştiğini anladım. Yağmur yağıyor yüzümü ve bedenimi ıslatıyordu. Kendimi yağmurun yağdığını fark edemeyecek kadar düşüncelerime kaptırmıştım. Havanın değiştiğini güneşin bulutların arkasına saklandığını anlamayacak kadar kaybolmuştum.
Çaresizlik yüzüme bir tokat gibi çarptı yüzüm değil ama ruhum öyle çok acıdı ki. Gözlerim doldu taştı hıçkırıklarım eşlik etti o yaşlara. Neyse ki çevremde bir Allah'ın kulu kalmamıştı. Bankta oturuyor bir yandan ıslanırken bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bu halim daha ne kadar devam edecekti? Daha ne kadar süre karanlıklarda kaybolacaktım? Canım yanarken hayatıma devam etmek o kadar zordu ki yapamıyordum. Tökezleyip düşmekten dizimi kanatıp yeniden ayağa kalkmak için mücadele etmekten yorulmuştum. Çünkü sonuç değişmiyordu ben tekrar tekrar kendimi yerde buluyordum. Bu artık bir kısır döngü halini almıştı yapayalnız kalmak daha doğrusu Cem olmadan yaşamak sanki imkansız gibiydi. Hayatıma devam etmek için içime çektiğim hava gibi ona muhtaçtım. Düşüncelerimin içinde kaybolmuştum öylece yağmurun altında oturuyor bitmek bilmeyen gözyaşları döküyordum. Yağmur damlaları korumasız başıma dökülüyor buzdan iğneler gibi boynumdan içeri süzülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL BAKIŞLIM (MTS-3) TAMAMLANDI
Genç Kız EdebiyatıBade... İmam "Mehr-i müeccel olarak ne istiyorsun kızım?" diye sorunca "Üç talak hakkımı." diye cevap verdim. Cem kulağıma eğilip "Başka bir şey iste çünkü dinen o hakkını istersem elinden alabilirim." dediğinde bunu nereden bildiğini sorgulayamayac...