Sonra bir şey oldu ve Cem kahkahalarla gülmeye başladı sanırım en sonunda kafayı yemişti. Birden kafama dank etti yine de bunun ne anlama geldiğinden emin olamadım; boğazımı tıkayan ani umut selini kabullenmekle içimi yalayan paniğe ayak uydurmak arasında kaldım ve başımı kaldırıp beş numaralı beşiğe baktım.
Minik bedeni olan sıradan bir bebekti ta ki saçlarını görene kadar, başının ön kısmında küçük kızıl bir tüy öbeği görünüyordu. Hani Tenten karakteri vardı ya, hatırlar mısınız? Fransız dedektif çocuk, aynı onun saçları gibiydi. Kesinlikle bebek Cem'den değildi. Bembeyazdı muhtemelen gözleri de maviydi aynı babası gibi. Öfkeden titriyordum evlendiğim ilk günden itibaren gün yüzü görmemiştim en mutlu anlarımda bile hep bir acaba vardı. Rahatlamıştım ama bir taraftan kan dökmek istiyordum lohusa olmasa o Sema'yı bir kuşa benzetirdim ama ilk önce hamileliği şimdi de lohusalığı bana engel oluyordu.
En çok da Cem'e bileniyordum perişan olacağımı canımın yanacağını bile bile beni buraya sürüklemesini hazmedemiyordum. Elimi elinden kurtardığımı fark edemeyecek kadar mutluydu. Bir noktaya kadar onu anlıyordum bu adamın tek dayanağı olmak hem bir lütuf hem de bir lanetti. O kadar mutluydu ki bir taraftan ona acımama sebep oldu. Başımı çevirince kol kola girmiş iki cadının bize doğru yaklaştıklarını gördüm. Hayret Edi ile Büdünün yanında Mazlum abi yoktu çok ilginç.
Nurbanu "Cem'in oğlunu görmeye geldik." diye şakıdı ama gülen yüzümüzü görünce bozguna uğradı. Şu anda gözü dönecek kadar kızgın olabilirdim ama bu tatmini yaşamaktan hiçbir şey beni alıkoyamazdı.
Cem "Beş numara. Bu arada babam nerede?" dediğinde ikisi de burnunu cama yapıştırdı. Vildan abla sinirle "Gelmedi 'Ben kızımı ve ondan olacak torunlarımı seçiyorum.' dedi." diye karşılık verdi.
Bundan aynı zamanda Vildan ablanın beni seçmediği sonucu çıkıyordu gerçi son günlerdeki davranışları yüzünden bu benim için sürpriz değildi. Nurbanu'yu zaten sallayan yoktu benim için çorbanın içine düşen sinek kadar bile değeri yoktu. Ne yalan söyleyeyim benim için anlam ifade eden ikinci babamın davranışı gururumu okşamıştı. İçimden ikinci babacığıma sevgilerimi yolladım. Özür dilediği günkü sarf ettiği sözlerin arkasında durduğunu da fark etmiştim.
Vildan abla bize döndüğünde suratı kıpkırmızı olmuştu sinirden köpürüyordu. Bir tarafına inme inecek gibiydi "Sürtük bizi kandırmış!" diye tıslarken Nurbanu "Siması Cem'i andırıyor." dedi. İtiraf etmem gerekirse üçümüz de şok olmuştuk. Kendisine yöneltilen kızgın bakışları takmıyormuş gibiydi. Umursamazca omzunu silkecek kadar da yüzsüzdü. Onun umurunda olmayan şey Cem ile benim için hayati önem taşıyordu hatta bizim geleceğimizdi.
Cem "Hey Allah'ım! Elin Amerikalı'sının piçini bana mı kakalamaya çalışıyorsun? Bir de 'bu kadın' deyince azar işitiyorum! Teyze değil bildiğin can düşmanı!" dedikten sonra Nurbanu'ya parmağını salladı "Bu andan itibaren teyzem değilsin! Sakın bir daha karşıma çıkma! Şimdi defolun ikiniz de!" diye kükredi.
Annesi ve teyzesini hastaneden kovarken zerre kadar pişmanlık duymamıştı. İkisi de bunu hak etmişti üstelik avuç içlerim bu kadar kaşınırken Nurbanu yellozunun yakınımda olması can güvenliği için iyi değildi. Zafer sarhoşluğundan sıyrılınca asıl yüzleşmemiz gereken kişilerin yanına gitmeye karar verdik. Belki Sema denen sürtüğü yolamazdım ama yüzüne tükürebilirdim. Bir şeyler yapmam gerekiyordu ilk günden itibaren evliliğimin üzerine kabus gibi çöken kadından bir şekilde hırsımı çıkarmam şart olmuştu. Oda numarasını öğrenince hafif aralık olan kapıya yaklaştık o anda durmamız gerekti. Çünkü karı koca İngilizce olarak tartışıyordu önce adamın sesi geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL BAKIŞLIM (MTS-3) TAMAMLANDI
ChickLitBade... İmam "Mehr-i müeccel olarak ne istiyorsun kızım?" diye sorunca "Üç talak hakkımı." diye cevap verdim. Cem kulağıma eğilip "Başka bir şey iste çünkü dinen o hakkını istersem elinden alabilirim." dediğinde bunu nereden bildiğini sorgulayamayac...