26 (Yalı'dan)

6.6K 510 81
                                    

*Bölüm Yalı'dan. İyi okumalar :)

Kapı çalınca, okuduğum kitabın sayfasını işaretleyip sandalyeden kalktım. Kapıya ilerleyip, açtığımda elinde kocaman paketi tutan adama "Merhaba." dedim.

Adresi teyit ettikten sonra paketi bana verip, gitti. Büyük paketi içeri taşıyıp, gidip kapıyı kapattım. Tekrar paketin yanına geldikten sonra büyük bir hevesle açıp, baktım. İki köprü arasında oturan bir çocuk, yanında bembeyaz bir köpekle duruyordu. Köprünün ilerisinde olan aydınlık ışık, köprü altını aydınlatmaya yetmese bile parlaklığıyla göz alıyordu. Çocuk başını o ışığa çevirmiş, umudu arıyor gibi gözüküyordu. Bu tablonun anlamı 'Her karanlığın ilerisinde bir aydınlık, her karamsarlığın içinde bir umut vardır' dı. İlay bana anlattığı 'kirlilik'le ilgili hikayesinde, dürüst gibiydi. Detayları bilmesem bile o olayın gerçeklik barındırdığına emindim. Ona nasıl teşekkür edeceğimi düşünüyordum. Kahvaltı sadece öylesine yaptığım bir şeydi. Maaşımı aldıktan sonra ona bir hediye almayı düşünmüştüm. Bana anlattığı şeyden sonra ise univesitede güzel sanatlar okuyan bir arkadaşımdan bana bu tarz bir resim yapmasını istemiştim. İki gününü ayırdığı resim gayet güzel duruyordu. Aslında bu resmi kendisi açsın isterdim ama evde ki eşyaları kendisinin yerleştirmediğini anlayınca, vazgeçmiştim. Bir yere asıp, dikkatini çekecek mi görecektim. Umarım beğenirdi çünkü benim hayalimden çok daha güzel bir şey çıkmıştı ortaya. Tabloyu salonda asacak yer yoktu. Duvarlar hep resim doluydu ama bir tanesini indirirsem sorun olmaz diye düşündüm. Umarım İlay'da bunu sorun etmezdi. Aslında eşyalarını öylece kurcalamak istemiyordum. O her ne kadar bana istediğim şeyi değiştirmemi söylemiş olsa bile. Kitaplığın hemen yanında bulunan çiçek bahçesi resmini kaldırıp, yerine kendi yaptırdığım tabloyu astım. Geriye çekilip baktığımda, buraya gerçekten yakıştığını düşündüm. Diğer tabloyu da yatakodasına götürüp, camın yanında ki yere astım. Yaptırdığım tablo buraya uymazdı ve sarkan çiçekler buraya gerçekten yakışmıştı. Tekrar salona geçip masadan telefonumu aldım. İlay'ın bu sürpriz için evde olmamasını istemiştim. Arkadaşın kuzeni resmi getirecekti ve 'musait bir zamanda getiririm' deyip zamamın ucunu açık bırakmıştı. Bu yüzden onu erkenden yollamıştım. Kendi evinden kovmuş gibi olmak beni de biraz rahatsız ediyordu.

'Eve istediğin zaman gelebilirsin ben işimi hallettim.'

Mesajı attıktan sonra dudaklarımı dişledim. Keşke önce ne yaptığını sorsaydım. İç çekip, kendimi koltuğa attım. Onunla gerçekten fazla rahat konuşmaya başlamıştım ve buna engel olamıyordum. Ona karşı olan sinirim ve önyargılarım kırıldığı gibi kendimi ona fazla yakın hissetmiştim. Buna engel olmak için sürekli kendimi telkin ediyordum ama başarılı olduğum söylenemezdi. Cevap vermediğinde telefonu kenara bıraktım. Belki de meşguldu şu an. Kafamı arkaya yaslayıp, gözlerimi tabloya çevirdim. Bunu görmemesi mümkün değildi. Gözlerimi kapatıp, biraz kestirmeye karar verdim.

Uyandığımda evde hala ses olmadığı için gelmediğini anladım. Karanlık olmuştu. Saate baktığımda 10 olduğunu görünce, şimdiye kadar çoktan gelmeliydi diye düsündüm. Telefona uzanıp, ondan gelen mesajı okudum.

'Yalı benim işim uzadı bugün gelmem eve.'

Mesajı okuduktan sonra keyfim gitti. Gözlerim resme kayarken, şimdi göremeyecek diye düşündüm. Parmaklarımı telefon ekranında gezdirdim. Ne işi olduğunu merak ediyordum ama dün sorduktan sonra aldığım cevapsızlık hoşuma gitmedi. Belki de o tarz bir işti. Bunun beni sinirlendirmemesi lazımdı ama nedense sinirle dolduğumu hissediyordum. Sonunda bir karar verip düşündüğüm şeyi yazdım.

'Sabah işim yok demiştin, birden işin çıktı sanırım. Neyse tam olarak işin ne? Sıkıntı yok değil mi?'

Bu sefer mesajı beklerken uyumama gerek kalmadı.

'Dövüşe çıkacağım birazdan.'

Onu ilk gördüğüm yer aklıma gelirken, ilk gördüğüm hali de aklıma geldi. Berbat durumda, bayılmaya hazır ve kibirli şekilde duruyordu. Yine o hale gelebileceğini düşünüp, huzursuzlukla doldum. Aklıma gelen diğer ihtimal olmasa bile bu ihtimal de beni rahatlatmadı.

'Eve gelmeyeceksin çünkü gelecek durumda olmayacaksın herhalde?'

Bu sefer birkaç dakika geçmesine rağmen mesaj gelmedi. Onu aradığımda bu kadar üstüne düştüğüm için kendime de kızıyordum ama elimde değildi. Bir kaç çalışta açtı. Kalabalık bir gürültü vardı ama sesler git gide azalmıştı.

"Yalı, ne oldu?"

"Son mesajıma cevap vermedin. Merak ettim sadece."

Of, kendimi yumruklamak istiyordum. Sesim istediğimden çok daha endişeli çıkmıştı. İlay'ın bunu anlamamasının ihtmali yoktu. Birinin ona seslendiğini duydum. O da 'bekle.' tarzı bir şey demişti.

"Merak etme. Boş zamanımda hep çıkarım kafese."

"Ben gördüğümde girmiş ama pek de başarılı çıkamamış gibiydin."

Gülüşünü duyunca, göz devirdim.

"Bana güvenin gözlerimi yaşarttı ama çıkıyorsan başarılı sayılıyorsun burda. Ölmedim sonuçta."

Bunu oldukça rahatça söyledi. Biri daha ona seslendiğinde 'Bekle dedim' diye sesini yükseltti. Ardından "Kapatmam lazım şimdi." dedi.

Aniden yükselip "Dur!" dedim.

"Ne oldu?"

"Eve niye gelmeyeceksin?"

İlay telefonun ucundan derin bir nefes aldı. Şu an içimden bir ses çıkıp o yere gitmemi söylüyordu. Başka bir ses ise 'ne haddine' deyip ağzıma ediyordu.

İlay "Mekana geçerim dövüşten sonra, hep." dediğinde bir kaç saniye sustum.

Ardından "Bu sefer eve gel." dedim.

O da benim gibi bir kaç saniye sustu. Onun ki benim sessizliğimden daha fazla sürünce bir şey deme ihtiyacı hissettim.

"Yaralarını sararım. Sen kibirle yardıma ihtiyacım yok desen bile yardıma ihtiyacın olacak gibi görünüyor çünkü."

Oraya gitmek de istiyordum ama bu çok saçma olurdu. Bence İlay'da öyle bir şey yapsam, bunu sorgulardı.

"Geç gelirim."

"Uyudum zaten, beklerim."

Yine kısa bir sessizlik geçti. Bu seferkini bozan o oldu.

"Bugün izinli misin sen?"

"Evet."

"Tamam ama uyuyacaksan uyu. Gelince uyandırırım ihtiyacım olursa."

Geleceğini anlayınca rahat bir nefes aldım.

"Peki, görüşürüz. Kendine çok dikkat et."

"Sen de."

Kapattığında, telefonu kulağımdan indirdim. Saat kaçta gelecek bilmiyordum ama onu beklerken öğlen gelen eşyalarını yerleştirebilirdim. Bence buna bir şey demezdi. Getiren adam 'İlay hanımın kıyafetleri, dolaba dizeyim.' dediğinde 'ben yaparım' deyip göndermiştim çünkü. Yatakodasına girip, boydan boyu kaplayan dolabı açtım. Kendi eşyalarım bu dolabın çeyreğini bile doldurmamıştı. İlay için bir sürü valiz getirmişlerdi. Valizleri tek tek açıp dolabına yerleştirirken neredeyse her tarz kıyafetlerinin olduğunu gördüm. Bir valizin komplesi kolye ve küpe olurken, onları da makyaj masasının yanına götürdüm. Hepsini düzgünce yerleştiriyordum. Makyaj aynasına baktığında elim kendi kolyeme gitti. Onun aldığı kolyeyi, çıkarmıyordum. Anlamını öğrendikten sonra kolyeye aşık olmuştum. İlay verdiğinde de çok hoşuma gitmişti. Çıkarmayı düşünmüyordum. Zaten çok fazla kolyem de yoktu. Onun eşyaları boş olan dolapları sonuna kadar doldurdu. Saatler sonra işim bitince kendimi yatağa attım. Onu beklerken biraz kestirecektim. Gözlerimi kaparken, bu günün onun için çok zor olmamasını umdum.

Beklenmeyen Misafir (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin