*İyi okumalar
Hayatımda kimseye tolerans göstermemiştim ama yaptıkları karşısında sessiz kaldığım insanlar bunu 'tolerans' olarak almıştı: Uğur gibi. Bu yüzden bana ihanet ederken düşünmemişti. Yalı, nasıl biri olduğumu bilmesine rağmen, ona sessiz kaldığım için 'tolerans' gösterdiğimi düşünüp git gide daha cürretkar hale gelmişti. Eğer ondan bir çıkarım olmasa, davranışlarına bu kadar göz yummazdım. İlgimi çekiyor ve beni etkiliyordu. Ama sırf bu yüzden yumuşayacak bir insan degildim. Yalı ise böyle düşünüyor olmalı ki odama paldır küldür girmişti. Biraz daha böyle düşünmesinde sorun yoktu. Çarkları olması gerektiği gibi döndürdüğüm an, onu da uyandırırdım.
"Büyüttüğün tek şey, verdiğin tepki."
Sinirle "Hah!" dediği an 'tatlı' olduğunu düşündüm. Bu da yaptığı şeye karşı öfkeden kudurmamı engelliyordu.
"Yetişkin insanlarız. Nerde nasıl davranman gerektiğini bilen biri olduğunu düşünmüştüm."
Bal rengi gözleri, kararırken "Ben karşımdaki insan nasılsa, öyle davranıyorum İlay. Sen kendi davranışlarına bak." diye tek nefeste konuştu.
Belki onu aramalı ya da en azından mesaj atmalıydım ama 'Yalı'ın gönlü hoş olsun' diye, işlerimi aksatamazdım. Hem aramıza çizgi çeksem bile uçurum açmaya niyetim de yoktu.
"Otur, sakinleş."
"Emredersin."
Hala ayakta dikildiğinde, kafamı iki yana sallayıp ben de ayaklandım. Masanın etrafından dolanıp, tam karşısına gelirken masayla arasındaki olan mesafeye girip, yüz yüze gelmemizi sağladım. Oluşan yakınlığımıza rağmen çekilmemişti ama kirpiklerini titreterek heyecanlandığını belli etmişti.
Düşünmeden elimi beline atıp "Tırnaklarını yerine sok balım." deyip, parmaklarımı yavaşça açık olan belinde gezdirdim. Geri çekilmek için çabaya girmedi.
"Günlerdir benden uzak durmak için çabalarken, şimdi bu yakınlığın ne?"
Meydan okuduğunu anlayınca dudağımın kenarı kıvrıldı.
Gözlerimi kısıp "Uzak durmaya çalışmıyordum." dedim.
Yaptığım şey tam olarak bu olsa bile, kabul edip bu işi uzatmaya niyetim yoktu. Gözlerimi gözlerinden hiç kaçırmadan hızlı bir bahane düşündüm. Çeyrek gerçek gerisi yalanla Azrail'e gerek kalmadan bu konuyu kapatabilirdim.
"Aile işleriyle uğraşıyordum. Uğur, yurt dışına gidince onun işleri de bana kaldı. Sana haber verebilecek zamanım yoktu. Az önce böldüğün işte bu yoğunluğumun sebeplerinden biriydi."
Sorgular bakışları devam ederken, ballarındaki açılmayla yumuşadığını anlayıp kafamı biraz yana eğerek onu daha da yumuşatacak sözleri söyledim.
"Bu kadar iş arasında seninle görüşürsem kafam dağılır, odaklanamazdım."
Dudakları kıvrılırken tatlıya bağladığımıza emin oldum. Elini yana attığım saçlarıma getirip okşadı.
"Aklıma başka şeyler geldiği için sinirlendim. Tek gecelik bir şey istemiyorum ılay. Bu konuda net olduğuma eminim."
Bu netlik canımı sıkıyordu. Onu getirmek istediğim durum tam olarak bu olsa bile, devamında yaşayacağım sıkıntılar da aklıma geliyordu. Bana bağlanıp kopamaması gerekiyordu. Babasının kim olduğunu öğrenince benden şüphe etmeyip, desteklemeliydi. Öte yandan babasına sevgi beslerse anında koparabileceğim noktada olmalıydı. İkincisinde zorlanacağım bir duruma hızlıca giriyordum.
Tüm bu düşüncelerime rağmen hızımı kesmeden "Ben de netim" dedim.
Düşüncelerimde hep net olacağımı kendime tekrar hatırlattım. Davranışlarımda istediğim değişikliği yaratabilirdim ama Yalı ile çizdiğim yolu bozmamam gerekiyordu.
Ellerini boynuma sarıp "Güzel" diye mırıldandığında hızlanan kalbimle iç çektim.
Hislerimin farkına varmayacak kadar aptal olmayı dilerdim. Bu iş git gide zorlaşıyordu. Tamamen çıkmaza girmeden, sonuca varmalıydım.
"Bana işlerimi sormadın."
Kafasını kaldırıp "Söyleyecek miydin?" dediğinde, gülümseyip "Evet" dedim.
Kaşlarını kaldırıp "Soruyorum o zaman." deyince, belini okşamaya devam ettim.
"Amcam, işleri Hikmet'e devretmeye karar verdi. Oldukça yorucu bir parti düzenliyoruz. Haftaya, benimle gelmek ister misin? Bu şey daha da çekilebilir olur."
Yalı'yı ikinci kez bunakla görüştürme vakti gelmişti. Babasının o olduğunu öğrenmeden, onu tanımalıydı. Ona sempati beslememesi için, Aslan Kelam'ın 'iyi baba' halini görmeden 'mafya lideri' haliyle tanışmalıydı.
Üzerime yaslanınca, kalçam da iyice masaya yaslandı. Ağırlığını bana verirken, flörtoz bir tavırla "Beni yanında istiyorsun yani." dedi.
Dudağımı yalayıp "Elbette" dedim.
"Tamam öyleyse."
Dudaklarını dudaklarıma bastırıp, diliyle alt dudağımı okşadı. Gözlerimi kapatıp ona karşılık verecekken çekilip, belimdeki ellerini de yavaşça indirdi.
"Bir daha beni habersiz bırakma. Haftaya partiye gideceğiz diye, bir hafta görüşmesek sorun olmaz diye de düşünme. Bugün eve gel."
Karşımda ne zaman benimle bu kadar yakın konuşacak kadar rahatladığını sorgulamaya başladım. Sanırım seviştikten sonra, seslice isim koymadan 'sevgili' yoluna girmiştik.
O ne kadar rahatlarsa, ben o kadar rahatsız olacak gibiydim. Bu durumlar bana yabancıydı. Benim için gerçekliği yok desem bile o yabancılaşma içimde büyüyordu. Gerçekliğe kapıldığım an, kendi oyunumda oyuncu durumuna düşerdim. Oyun kurucu olmayacaksam öyle bir oyunu yok etmekten başka çarem olmazdı.
Ciddi düşüncelerimi ona yansıtmamak için yüzüme alaylı bir ifade yerleştirip "Ev bensiz çok mu sessiz?" dedim.
Daha önce defalarca girip, emanet gibi durduğu odada şimdi rahatça gözlerini gezdirirken, kafasını salladı. Dolabıma gidip, stokladığım şampanyalardan bir tane çıkarırıken onu izledim. Dolabın üzerindeki kadehlerden de iki tane alıp bana döndü.
"Biraz rahatlamaya ne dersin?"
Bana doğru gelirken, gözlerinin içi parlıyordu. Ben bu kadar şeyle uğraşırken onun uğraştığı tek şey ikimizin arasındakiler gibiydi. Az önce sorunu halletmiş ve şimdi keyfi yerine gelmişti.
Kafamı eğip, aldığı şişeye baktım. Armand de brignac, çalışanlarımdan biri bana yaranmak için getirmişti. Diğerlerinden bir tık pahalı olan şarap benim için ucuz, onun için lükstü. O yüzden getirdiğinde kendisiyle gurur duyuyordu. Stoğumun içinde böyle değersiz bir şey olduğunu Yalı çıkarınca farketmiştim. Bardakları hemen yanıma koyup, doldururken onu izledim. Birini bana uzatınca, gülümseyip aldım. Kendi bardağını alacakken, elini tutup onu durdurdum. Elimdeki bardağı dudaklarına götürüp, birkaç yudum almasını sağladım.
Bardağı geri çekip "Tadı güzel değil ama dudaklarından her şey leziz olabilir." diyip, dudaklarımı dudaklarına yasladım.
Aklımdaki tüm düşüncelerin dağılmasını sağlayan bir lezzeti vardı. Bardağı masaya bırakıp onu tamamen üstüme çekip, üst dudağını kavradım. Elleri enseme gidip okşarken, o da sertçe öpüşüme karşılık verdi. Aramızdaki şehvetin dışa taşmasının yanında, yumuşak dokunuşlarında hissettiğim özlemle dudaklarım kısa bir an durakladı.
'İstediğini başardın.'
Duraklamamla daha da hızlandığında her şeyi siktir ettim. Sadece şimdilik, bunu düşünmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beklenmeyen Misafir (gxg)
RomanceTAMAMLANDI "Ailemize yeni biri katılıyor." diyen manevi amcama baktım. Yine mi evleniyor yaşlı bunak diye düşünürken arkama yaslandım. Çocuklar pür dikkat ne diyecek diye bekliyordu. "Meral'i hatırlıyorsunuz, benden kaçmıştı." Acı bir tebessüm dudak...