37

7.4K 533 340
                                    

*İyi okumalar

'Birini öldürmediğin sürece yanındayım'

2 gün önce duyduğum bu destek cümlesi benim için fazla havadaydı. Ellerimi çamurlu suya soksam, kahverengiliği kırmızıya çevirecek kadar kan doluydu avuçlarım. O kana en yakınlarımdakinden birini eklerken de tereddüt etmemiştim. Tereddüt benim gibi insanların idam ipi demekti. Henüz o ipi boynuma dolamama zaman vardı.

Eve girdiğimde adımlarım yavaş, hareketlerim sessizdi. Banyoya gidip, tekrar salona dönerken de bu sessizliği taklit ettim. Yalı'yı uyandırmak istemiyordum. Kafam, bu saatte onun sorularına yalan sıkamayacak kadar doluydu. Doğrusunu söylersem yanımda olmayacağını kendi ağzımdan duyduğum için bu konu ondan uzak olacaktı. Yanımda olmasına ihtiyacım yoktu ama istiyordum. Bu bencil istek yüzünden, kendimle savaşa girsem bile çoktan kaybetmiştim. Yalanlarım bir gün o havuzu dolduracak ve ben de boğulacaktım.

Gecenin sükunetini bozan şey, telefonuma gelen mesajlar oldu. Yavuz'un ard arda yolladığı mesajları okumadan sildim. Onu, soğumuş bedenle bırakıp buraya gelirken, hesap sormaya devam edeceğini biliyordum. Onun hesabını kapatacak cümleler ben de yoktu. Bana kin duymayacak, onun yerine onu ikna edecek cümleler bekleyecekti. Uğur'un ölümü basitleştirip, acısını dindirmemi isteyecekti. 'Benden nefret etsen her şey çözülür' demek isterdim. Ama geçmişimden sadece o kalmışken, onu da kaybetsem, geriye benden ne kalırdı emin olamıyordum. Bu yüzden onun öfkesi kendi içinde yatışana kadar üç maymunu oynayacaktım.

Daha halletmem gereken bir aile meselesi vardı. Uğur'a olanları sorgulayacaklardı ama bunu serseri kavgasına çevirmek benim için kolaydı. Bunağı inandırsam yeterliydi. Diğerleri umrumda bile değildi.

Aslı ve Burcu ise, komedi ikilisiydi. Onlara değer versem, onları ortadan kaldırmak için uğraşırdım. Tuvalete gittiğim zaman bile onlardan değerliydi. Bu yüzden kendi kendilerine boğulmalarına izin verecektim. Hikmet'i hallettikten sonra otomatikmen ortadan kalkacak olan Aslı, değersizdi. Burcu ise her şeyden haberi olduğuna göre Aslı'nın çok güvendiği, beni ispiklediği arkadaşıydı. Hikmet aradan çekildikten sonra, onu da aradan çekilmeye ikna ederdim. Burcu'dan bahsediyorduk sonuçta. Bana takıntı duyan sözde aşığım. Benim için uğraşmayı son dakikalara erteleyecek kadar güçsüz bir düşmandı.

Asıl düşmanım, emeklisi gelmiş ormanın kralıydı. Yerine gelecek yeni kralın hemen arkamdaki odada uyuması ise hayatın trajikomikliğini önüme seriyordu.

Keşke, Yalı beni bu kadar etkilemeseydi. O zaman herkese verdiğim peşin hükmü onun için de verebilirdim. Başımı ellerimin arasına alıp, sert bir nefes verdim. İşler benim istediğim yoldan sapınca, tüm yolları dağıtasım geliyordu.

Yalı ile yakın olur, onu ortaya çıkardıktan sonra her şeyden yeni haberim olmuş gibi davranırım diye düşünmüştüm. Bunağın sempatisini kazanamazsam bile o zamana kadar Yalı bana zaten sempati besler diye ummuştum. Fazla sempati beslemesinin iyi olacağını bile düşünmüştüm. Şimdi ise düşündüğüm her şey birbirine girmişti. O bana sempati duydukça, benim de ona sempati duyacağımı hesaba katmam gerekiyordu. Kaçtığım şeyi planlar arasına eklemeliydim.

Aslan Kelam ölecekti. Acı çekerek, beklenmeyen şekilde. Onu kendi ellerimle yok edecektim. Bu benim hikayemin sonuydu. Yalı hikayeye girdikten sonra son, iki yola bölünmüştü.

Yalı babasının kim olduğunu öğrendikten sonra, babasına bağlanabilirdi. Onu öldürdüğümde bu bağ aramızdaki her şeyi yok ederdi. Sonunda onun nefretini kazanırdım.

Yalı babasının kim olduğunu, benim cümlelerimle öğrenirdi. Aileme olanı anlatıp, vicdanına oynayabilirdim. O sevgi bağı hiç oluşmadan, nefret bağını aralarından geçirebilirdim. Yalı intikamımda yanımda olur, Aslan Kelam ölürdü. Sonrasında... Bu yolun sonunu göremiyordum.

Hangisi olursa olsun, değişmeyen şey o moruğun ölümü olacaktı. Bunu içimdeki saçma duygular yüzünden değiştirmeyecektim. Önceliğim şimdi değil, geçmişti. Kapanmayan defterimi geride bırakamazdım. Her şeyden öte, sadece bunun için yaşıyordum. Yoksa bu dünyada bir saniye daha nefes almak için nedenim yoktu.

"Gelmişsin."

Ellerimi başımdan çekerken, bedenimi dikleştirdim. Kafamı sağa çevirdiğimde bana esneyerek bakan Yalı'yı gördüm. Yanıma mayışık adımlarla gelip, oturduğunda içimdeki karamsar düşünceler anında toz olmuş gibi hissettim.

Kafasını tereddütsüzce omzuma koyarken "Seni bekledim. Nerdeydin?" dedi.

İşte, bu yalan şeridini açmamak için onu uyandırmak istememiştim.

"Barda işim çıktı."

Doğruyu söylemek zorken, yalan söylemek benim için çocuk oyuncağıydı.

"Çok uykum var. Hadi odaya geçelim."

Başını zorla kaldırdığında "Sen neden kalktın?" diye sordum.

Gözlerini ovalayıp "Senin içeri gireceğin yok gibiydi." dediğinde dudaklarım aralık kaldı.

Geldiğimi farketmişti. Belki de hiç uyumadan beni beklemişti. Onu süzerken yorgun gözlerinden ikincisi olduğunu anlayabiliyordum. Kafamı iki yana sallarken istemsizce dudaklarım kıvrıldı. Hayat gerçekten trajikomikti.

Sesimi alaylı çıkararak "Balım, bensiz uyuyamamaya başlamış gibisin." dedim.

Dudaklarını dudaklarıma değdirince, ifadem hızla dağıldı. Bunu beklemiyordum, bu yüzden dudaklarımdaki kıvrım giderken sadece donup kalmıştım.

Yalı, geri çekilirken hafifçe gülümseyip "Alıştırdın." dedi.

Kaşlarım çatılırken "Bu beklenmedikti." dedim.

Az önceki uyuşuk hali, biraz dağılmış gibi ayağa kalkarken gülüşü hala yüzündeydi. Yüzünde en ufak bir utanma belirtisi olmazken, cürretkarlık akan ifadesiyle gözlerime bakıyordu.

"Çakılmış çivi gibi kalmanı beklememiştim."

Donukluğumu atıp, ayağa kalkarken onun cürretkarlığı gülmeme neden oldu. Bugün yaşadığım hiçbir şeyden haberi yoktu. Normal bir zamanda o küçük temas beni allak bullak etmezdi. Ona bir adım yaklaşıp, ellerimi beline dolarken, buna sadece ona bir şeyleri kanıtlamak için devam ettim.

Dudaklarına yaklaşmadan hemen önce "Ben o kadar yumuşak bir çekiçle çakılmam." diye fısıldadım.

Ardından sertçe dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Onu öperken, bana hızla karşılık vermesiyle belindeki ellerimi sıklaştırıp, onu kendime doğru çektim. Dudaklarındaki böğürtlen tadını alırken, dilimi alt dudağında gezdirdim.

Hafifçe ayrıldığımızda "Beni bu yüzden beklemiş gibisin." dedim.

Parmaklarımı tişörtünden içeri sokup, belinde gezdirirken dudaklarını ısırdı. Ellerini boynuma sarıp "Senden adım gelmedi." dedi.

Ardından tekrar dudaklarımızı birleştirdi. Şu andan başka bir şey düşünmek istemeyerek ona uyum sağladım. Bugün azraili oynamıştım. Şimdi sırayı Eros devralmıştı ve ben her rolumun hakkını verirdim.

Beklenmeyen Misafir (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin