47 (Yalı'dan)

4.5K 429 73
                                    

*Bölüm Yalı'dan. iyi okumalar

Çocukken, yetimhaneyi evim sanardım. Çünkü ilk kez bir yatağı orda görmüş, yemeğimi orda yemiştim. O pis yatak ve artık gibi olan yemeğe rağmen 'ev' diyebileceğim tek yer orasıydı. Çünkü gözlerimi açtığım yerle ilgili hatırladığım tek şey parkeye yatırılmam ve açlıktan kusan bedenimdi. İlk yürümeye başladığım zaman, fazla gezinmeyeyim diye bacaklarıma vuran annem çocukluk hatıramdı. Okul öncesi o yaşları hatırlıyordum. Bir insanın 4 yaşını bu kadar net hatırlaması garipti. Ama hatıralarımdaki acılar o kadar netti ki kendini unutturmamıştı. Yetimhaneye bırakılan küçük bedenimle, terkedildiğimi bile anlamamıştım. Bana verilen o yatakta annemi bekleyerek uyumuştum. Annem çok sonra gelmişti ve ben ona hiç kızmamıştım. Hala da kızgın değildim. Biraz daha büyüdüğümde beni alıp kendi evine götürmüştü. Ağlaya ağlaya çocukken bana yaptıkları için af dilemişti. Ben gittiğimde odadan çıkarsan, seni elimden alırlar demişti. O zaman bir şeyleri kavrayacak yaştaydım. Annemin ruh sağlığının bozuk olduğunu anlamıştım. Yine de ona destek olmaya karar vermiştim. Küçük bedenimle onlarca işe gidip, çalıştım. Annemin erkeklerle birlikte olduğunu ve bunun fahişelik olduğunu öğrenmiştim. Beni yanına aldığı dönem, yeni bir hayata başlamıştı. İkimiz de çalışmıştık. Eski pezevengi eve onu almaya gelene kadar her şey iyiydi. Annemin ayrılmasına izin vermesine rağmen, eski müşterisinin ısrarla onu istediğini söylemişti. Annem adamla kavga ederken onları tam yanlarında izliyordum. Adamın bana iğrenç bakışı korkutmuştu. O gün gidip, daha sonra gelen adam bana sahip olmaya çalışmıştı. İğrenç, mide bulandırıcı ve tamamen korkunç bir durumdu. Annem eve çok az geç kalsa, belki de hayata dair olan tüm neşem kaybolacaktı. Gerçi pek neşeli de sayılmazdım. Annem o şerefsizi sırtından bıçakladı. Allah'ın adaleti şaşmayarak, adam hayatta kaldı. Sonra da annem hapishanelik oldu. Adam, onunla gelirse annemi şikayet etmeyeceğini söylediğinde fazla şansı yoktu. O zaman, kısa bir konuşma yapmıştık. Annem hapishaneye girerse, beni koruyamayacağını söylemişti. Küçükken beni döven o hasta kadının korumasına değil sevgisine ihtiyacım vardı. Hastalıklı bir sevgiye muhtaç bedenim, o sevgiyi de kaybetmişti. Annem adamın dediğini kabul etti ve beni tekrar evim bildiğim yere bıraktı. Bu onu son görüşümdü. O an bir daha göremeyeceğimi de biliyordum. Küçük bir çocuğun hisleri genelde doğru olurdu.

Yetimhaneye dönen 10 yaşındaki ben, ele avuca sığmaz bir çocuktum. Başıma gelen şey beni insanlara temkinli yaklasmaya itmişti. Bu yüzden kimseye güvenmiyordum. Kendimi tek başıma bırakınca, tek başıma çabalamam gerekmişti. Okuldan kaçıp, çalışmaya başlamıştım. Paraya ihtiyacım olduğunu düşünüyordum. Annemi son kez gördüğümü hissetsem bile o hissi kabul etmemiştim. Yeterli para biriktirdikten sonra, birlikte kaçabilirdik. Çocuk aklımda kurduğum plan, onun öldüğü haberini aldığımda son bulmuştu. O haberi de hayatımdaki en önemli insan olan halam vermişti. Bana annemi kaybettiğimi söylemişti ama ben o gün yeni bir anne kazanmıştım. Sevgi dolu, koruyucu, cazgır, eli maşalı bir anne. Hala desem bile, o bana hep anne olmuştu. Birlikte geçen hayatım, çocukluğumun kötü hatıralarını atlatmamı sağlamıştı. O benim için çok değerliydi. Birlikte güler, birlikte ağlar ve insanlara bielikte küfrederdik. Şimdiye kadar geçen bu zamanda kötüye giden tek şey onun hastalığıydı. Bu yüzden doktor olmaya karar vermiş ve ona daha iyi bir hayat sunmak için buraya gelmiştim. Onu bir süre yalnız bırakmak benim için zor olsa da ilerki zamanlarımızı düşünerek bunu es geçiyordum. İyi bir hayattan emin olamıyordum ama yeni bir hayat bulmuştum.

İlay benim için tamamen yeniydi. Şimdi bu yeniliğe apayrı bir gerçek yüklenmişti. Meral Ender, o benim annemdi. İsmini duyar duymaz tüylerim diken diken olmuştu. Onun ben olduğumu biliyordum. İsim ve diğer detaylar tesadüf olamazdı. Halam, babamdan asla bahsetmemişti. Belki de gerçek babam olmadığı içindi. Bu durum çok garip geliyordu.

Gerçek babam bir mafya ve katildi. Zaten mafya detayı, promosyon olarak katiliği de getiriyordu. Sevgilim de bir mafya ve katildi.

Buraya ne bok yemeye gelmiştim ben? Böyle hayatın içine sıçardım.

O kadar şaşırmıştım ki, İlay'a 'o kız benim' bile diyememiştim. Desem birlikte bu duruma güler ya da ağlardık. Öyle bir saçmalıktı bulunduğumuz durum.

Beni o kadar şaşırmış görünce, ne olduğunu sormuştu ve ben 'olay şaşırtıcı' diyerek geçiştirmiştim. Önce kendim düşünmeli ve kabullenmeliydim. İki gündür de bunu çok iyi yapıyordum.

Aslan Kelam benim babamdı ve ben bu duruma en ufak sempati beslemiyordum. Herhangibir olumlu hissimde yoktu. Bu saatten sonra ortaya çıkan babaya sevinemezdim. Zaten çıkan baba da sevinecek biri değildi. Bu durum beni sadece zora sokmuştu. İlay beni bulamayacaklarını söylemişti. Buna emindi ve ben kesinlikle bulunmak istemiyordum. O adamla bir daha aynı ortama girmek de istemiyordum. Keşke İlay'ı tamamen o dünyadan çıkarıp, kendime kurduğum yeni dünyaya sokabilseydim. Çünkü bu kadar diplerindeyken, istediklerimin gerçekleşmesi çok zordu.

Bunca düşüncenin arasında, yıllarca sefalet çeken bedenim 'baban zenginmiş' diye fısıldıyordu. Neyse ki gözlerimin önünde düşen kanlı bedenin görüntüsü hala sıcaktı. 'Para' benim için amaç değil araç olduğundan, bunu fısıldayan tarafım da oldukça sönüktü. Aklıma sadece halama iyi bir hayat sunabileceğim gelmişti ve o fikri atmam da saniyelerimi almıştı.

Yani bu durumu kabul etsem bile asla hayatımı etkilemesini istemiyordum. İlay'dan gizlemek zorunda olmak kötüydü ama en hayırlısı buydu. Şimdi yapmam gereken şey, onu kendi istediğim tarafa çekmeye çalışmaktı. Başarıp başaramayacağımı bilmiyordum ama deneyecektim.

Şeytanla olan kan bağım, biyolojik olarak devam edebilirdi. Sosyal tarafına gerek yoktu.

Beklenmeyen Misafir (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin