Medya: Ahsen'in gece elbisesi
Kapalı perdeler arkasından güneş sızmak için uğraşıyordu, gözlerimi araladığımda karşımda duran saat onu gösteriyordu. Ayaklarımı yataktan sarktım ve biraz gözlerimi ovuşturduktan sonra ayağa kalkıp banyoya doğru ilerledim. Ilık bir duş beni gevşemem için iyi gelmişti, banyodan çıktım ve üzerimi giyip yeniden uzandım yatağıma. Kedimi de kucağıma çekip bir süre yatağımın rahatlığını hissetmeye çalıştım. İstanbul'a döneli günler olmuştu ama ben bir kere bile görmemiştim Hakan'ı, pek çıkmıyordum buradan. O da sabah erkenden çıkıyor akşam geç saatlerde geliyordu. İşleri yoğundu sanırım, geceleri geldiğinde odamın kapısını açıyor, iyi misin lafını birkaç kez tekrar ettikten sonra uyuduğuma kanaat getirip çıkıyordu odadan. Aynada kendime baktığımda alnımdaki dikiş yarasının yavaş yavaş geçmeye başladığını gördüm. Günler önceki o kaza yeniden canlandı hafızamız içinde. O tuvalete girdiğimde yerin ayaklarımın altından kayıp gitmesi saniyelerimi almıştı. Düşmeden önce tutunmak için uzandığım o lavaboya sertçe vurmuştum başımı, son hissettiğim şey ise başımdan yüzüme doğru kalın bir yol çizen o ılık sıvıdan aldığım kan kokusuydu . Hakan'ın elini elimde bulmuştum gözlerimi açtığımda, sonrasında içeriye giren o yaşlı doktor açıklamıştı bayılma nedenimi. "Artık kendinizi yormamanız gerek, bebeğiniz nazlı, sizin tansiyonunu çok oynatacak." Bebek mi diye aynı anda fısıldamış ve Hakan ile birbirimize bakmıştık . Bunu öğrenecektik elbette ama ben planlı bir habere alıştırmıştım kendimi, Engin denen o adamın ağzına hazırlamıştım kendimi. Odama şöyle bir göz gezdirdiğimde artık ezberlemiştir bu dört duvarın her bir santimetrekaresini... Dört duvar boğabilir miydi insanı, beni boğmaya başlamıştı. İzmir'de rüya gibi, ağlamadan tam üç hafta geçirmiştim ama büyü burada bozulmuştu sanki. Konuşmak, gülmek yine yüzüme ırak kalmıştı, yeniden hem kalbimi hem bedenimi terk etmişti. Kucağımda duran kedimi iyice çektim kendime, parmaklarımı beyaz tüylerinin arasına daldırdım , o benim arkadaşım olmuştu, içimden geçen her şeyi onunla konuşabiliyordum. Beni yargılamadan, eleştirmeden dinleyen vefalı bir arkadaştı o.
"Bilyor musun, senin gibi küçük bir yavru da benim içimde var. Benim içimde, benim bedenimde olan ama asla bana ait olmayacak, içimde büyütüceğim ama büyüdüğünü asla göremeyeceğim bir can var içimde. Bir bedende iki tane kalp taşıyorum, iki tane atan kalp var tek bir başın altında. "
Günlerdir kendimi alıştırmaya çalışıyordum bu fikre, ben hamileydim... Ben... Ben para karşılığı birinin çocuğunu taşıyordum, bırakıp gideceğim bir çocuğu...
Kedim bir şey yememiştir saatlerdir hemen mutfağa gidip ona biraz süt getirmem gerekiyordu. Onu kenara bırakıp mutfağa doğru ilerledim. Biraz süt koydum, merdivenlere yönelmiştim ki gelen seslerle yerimde sabit kaldım ve gelen seslere kulak kabarttım. Bu Engin ve Hakan'ın sesiydi, biraz daha salon kapısına sokuldum.
"Yapma Engin! Ben Ahsen'i oraya asla götüremem, en başta bir kere o, o ışıklara alışkın değil. İzmir ihalesinin şerefine yapılan bu davet büyük bir davet olacak. Bütün camia orada olacak, İzmirli, İstanbullu, Ankaralı bütün büyük çirket ortaklarının, iş adamlarının katılacağı büyük bir davet olacak. Daha da önemlisi medya olacak orada, Ahsen bu kadar şeye alışkın değil, gelse bile yapamaz. Ben bunu ondan isteyemem... "
" Hakan sen ne yapmaya çalışıyorsun? Sırf çevrene rezil olmamak için kıza nikah kıyan, onunla evlenen sensin zaten. Bütün camia orad olacak, sen onların gözünde yeni evli bir adamsın, insanların nasıl konuşacağının, neler söyleyeceğinin farkında mısın?"
"Yalan bizim işimiz oldu artık, hasta derim..."
"Hatırlarsan onu geçen iş yemeğinde söylemiştin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuğumun Annesi Olur musun?
RomanceRomantizm #1 Hiçbir hasta inancını kaybetmiş bir insan kadar umutsuz vaka değildir. Umudumu ve sahip olduğum tüm inancımı kaybetmiş ve son olarak da kendimi de kaybetmemle bitiş noktasına ulaşmıştım. Her şeyin bittiğine, hayatın acımasızlığına kar...