Yalnızlık. Kimilerine göre bir tercihti, yalnız insanlar daha güçlüydü, yalnız insanlar daha huzurlu ve mutluydu. Kimilerine göreyse yaşadıklarından arta kalan bir mecburiyet oluyordu.
Bizim için avuçlarımza bırakılan bir mecburiyetti.
Karşımda kocaman harfle yazan 'Demir Ailesi' yazısı bunu bir kez daha tüm çıplaklığıyla sermişti önüme.
Biz bu koca dünyada biraz fazla yalnız bırakılmıştık.
Hakan 'ın da, benim de ikimiz ve kızımızdan başka kimsemiz yoktu. Ben sahipsizdim, o da sahipsizdi. Bu aslında çok acı ve çok rahatsız edici bir şeydi. Benim hiç bir teyzem ya da dayım ya da hala, amca tarzında bir yakınım olmamıştı . Anne ve babamın şehri İzmir' den uzakta , Ankara'da bir yaşantı sürmüştük. Sülale denen bir kavram hiç bir zaman öğretilmemişti bize. Ve şimdi kızmın da kimsesi yoktu. Anne ve babası dışında sahip olduğu tek bir akrabası yoktu. Engin bana o gün, o şeyleri anlattığında içimde oluşan umudun nedeni kendim için bir çocuk daha istemem değildi. Ben bencil değildim. Ben hiç çocuğumuz olmasaydı bile Hakan ile mutlu olabilirdim. Bir aileyi güçlendiren çocuklardı belki ama biz aramızda ki bağlada bir aile olabilirdik. Fakat kızmın bir kardeşe ihtiyacı vardı.
Mezarlara doğru ilerlediğimde, gelen rüzgarın açtığı eteğimi hafifçe indirdim. İşte gerçek buydu. Hepimiz bir gün toprak olacaktık. İstisna yoktu. Hepimizin bedeni bir gün toprağa karışacak, insanlar sanki bu dünyada hiç olmamışız gibi yaşamaya, hayatlarına devam edeceklerdi. Yok oluşumuz belki yakınlarımızı birkaç gün üzüp, ağlatacaktı ama daha fazlası yoktu. Biz artık yokuz diye, dünya dönmeyi bırakmayacaktı ya da insanlar da yok olmak istemeyecekti. Her şey olanca hızıyla devam edecekti, sanki biz hiç olmamışız gibi.
Mezar taşına çöktüğümde, elimi toğrağa daldırdım. Hakan'ın dünyaya gelmesine vesile olan insanlara karşı, onları hiç görmüş olmasam bile sonsuz bir sevgi ve saygı taşıyordum. Onlar herhangi biri değildiler. Onlar eşsiz bir adamın ailesiydi. "Anne, baba. Biz geldik."
*****
Kırmızı örtümün altında etrafımı izlerken, insanların bir halka şeklinde döndüklerini görüyordum.
Üzerimde kına gecelerinde giyilen geleneksel kıyafetlerden biri vardı ve bir kına gecesinin klasik şarkısı çalıyordu.
Yapılan kına evimizde düzenlenmişti. Yakınımız olmadığından dolayı çok fazla gelen yoktu. Kaynanam olma rolünü ise, Engin'in annesi üstlenmişti. Bana o kına yakacaktı.
Anneannemin de gelmesini istemiştik fakat kısa bir süre önce zaten buraya gelmişti ve o çok yaşlı ve hasta bir kadındı. Onu buraya yeniden getirmek onu zorlayabilirdi. Bu yüzden düğünden sonra biz onun yanına gidecektik.
Açelya, üzerime örtülen örtüyü hafifçe açtı ve "Ağla artık Ahsen." deyip yeniden kapattı. Normalde küçük büyük her şeye ağlayan ben, ağlamam gereken yerde ağlamayı beceremeyecek kadar tuhaf bir kadındım.
Yaklaşık beş dakika daha etrafımda döndükten sonra yeniden örtüyü açtılar ve ağlamadığımı bir kez daha gördükten sonra, Açelya'nın yüzünde gördüğüm ifadeyle birlikte kahkahalarla gülmek itedim ama bunu yaptığım takdirde cinayete kurban gitme riskime karşılık dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Hadi ama Ahsen, dilim damağım kurudu şarkı söylemekten. " dedi Açelya dudaklarını büzerek. Siyah mini elbisesiyle o bu akşam çok güzel bir kadındı ama son zamanlarda azıcık çıkan göbeği kilo almış olduğunu gösteriyordu.
" Bak Ahsen, kızın uyandı. " diyen Zehra abla bana doğru geliyordu. Minik kızımı görmemle birlikte dudaklarımda küçük bir tebessüm belirdi.
" Düşünsene Ahsen, kısa bir zaman sonra bu minik kız büyüyüp, genç bir kız olacak. " dediğinde, gözlerimi kısarak onu dinlemeye başladım." Erkek arkadaşları olacak, sevdiği, aşık olduğu adamı karşınıza çıkartıp evlenmek istediğini söyleyecek. Burcu'yu beyaz gelinlik içinde hayal edebiliyor musun? Çok güzel bir gelin olacak inşallah. " dediğinde zihnimde canlanan tablo ile hıçkıra hıçkıra ağlamak isteği sardı bir anda beni. Kızımı bin bir zorlukla almıştım kucağıma, bin bir zorlukla büyütecektim ve sonra gidip tanımadığım, hayatımıza sonradan giren bir adama gelinlikler içimde verecektim kızımı.
Gözülerimde ki yaş birikintisi, gözlerimi kırpmam ile birlikte süzüldü yanaklarımdan.
"Oh be, sonunda! " diye çığlık atan Açelya'ya, diğer kadınlar da gülüşerek karşılık vermişlerdi.
Bu bana yapılan bir oyundu!
Engin'in annesi eğildi ve avucumun içine altın koyduktan sonra, üzerine de kınayı yaktı. Avucumun sadece ortasında kına vardı ve bu yüzden tamamına eldiven geçirmek yerine yalnızca ortasına, kırmızı ve süsülü bir şeyi bağlamışlardı. Bu sayede parmaklarımı kolaylıkla hareket ettirebiliyordum.
Gecenin ilerleyen saatlerinde sürekli müzik çalmış ve biz de sürekli oynamıştık. Bu kadar mutlu bir an, sanki gerçekleşmesi mümkün olmayan bir tablonun geeçekleşmesi gibiydi. Özellikle Açelya'nın hamile olduğunu söylemesi ile birlikte sevincim daha da artmıştı. Eğer erkek olursa, Hakan'ı kızdırma fırsatını hiç kaçırmayacağını da söylemişti.
Bu akşam biz burada eğlenirken, Hakan'da arkadaşlarıyla eğlenmeye gitmişti. İnşallah bu arkadaşlar yalnızca erkekelerdi. Normalde bunun adı bekarlığa veda partisi oluyordu sanırım ama biz de ne isim veriliridi, bilmiyorum.
Hakan'ı aramak için bahçeye çıktım ve bir ağaca yaslandım. Kısa bir çalıştan sonra telefon açıldı. Konuştuktan sonra telefonu kapatacağı esnada onu durdurdum.
"Şey..." dedim ve dudaklarımı ısırdım.
"Ney? " dedi Hakan ve ben de bir süre nasıl soracağımı bilmezken," Kadın var mı? " diye sordum ansızın.
" Ne var mı? " diye sorduğunda, sesinden şaşkın olduğunu anlayabiliyordum.
" Ne olacak Hakan, kadın var mı diyorum. " dediğimde, o da şaşkınlığını devam ettirerek" Kadın mı? " dedi." Erkeklerin toplandığı bir gecede kadının ne işi var Ahsen? "
" Valla her türlü işi olabilir Hakan. " dedim, itiraz ederek." Şu an bir dansöz olarak bulunuyor olabilir ve senin dibindi kıvıra kıvıra dans ediyor olabilir. Ya da bir garson olarak da bulunabilir. Servis yapıyorum ayağına sana orasını burasını göstermeye çalışıyor olabilir. Ya da ne bileyim ben, başka bir amaçla yanınızda duruyor olabilir. Aklıma gelmiyor şimdi. " dedim ve sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdim. Haklı değil miydim, tabii ki de haklıydım. Yaslandığın ağacın dalından bir yaprak kopradım ve elimde evirip çevirmeye başladım." Bak doğruyu söyle Hakan, yanınızda kadın var mı? "
Karşı taraftan kahkaha sesleri gelirken, neşeli tınıdan Hakan'ın şu anda fazlasıyla eğlendiğini elbette ki anlayabiliyordum.
" Ahsen. " dedi kahkahalarının arasından nefes nefese. Şu an komik olan bir şey var mıydı? Ben burada meraktan kudururken üstelik.
" Efendim. " dedim kızgın bir sesle.
" Seni çok seviyorum güzelim. " dediğinde en tatlı şekilde gülümsedim ve" Ben de seni. " dedim. Bu adama karşı kızgın olmak imkansızdı.
Telefonu kapattıktan sonra içeriye gireceğim esnada, bahçe dışında kalan parmaklıkların arkasında birini gördüm. Bu, karanlıkta görebildiğim kadarıyla bir kadındı. Ve dikkatli bir biçimde baktığımda, onunda dikkatli bir şekilde içeriyi izlediğini gördüm.
Kimdi bu kadın?
Çok sevgili tatlılarım, bir bölümün daha sonunu görmüş olduk. İnşallah bölüm sizlere ulaşmıştır, bildirimi görmüşsünüzdür. Bildirim ulaşmamış olma ihtimaline karşı, bundan sonra profilmden mesaj atarım yayınladıktan sonra . :)
Orucun etkisiyle tam kendimi veremedim sanırım, bu yüzden hatalarım varsa affedin artık, olur mu?
Ramazan ayımızın hayırlı geçmesi dileklerimle.
Sizleri çooooooooooooooooook seven Burcu'nuz. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuğumun Annesi Olur musun?
RomanceRomantizm #1 Hiçbir hasta inancını kaybetmiş bir insan kadar umutsuz vaka değildir. Umudumu ve sahip olduğum tüm inancımı kaybetmiş ve son olarak da kendimi de kaybetmemle bitiş noktasına ulaşmıştım. Her şeyin bittiğine, hayatın acımasızlığına kar...