Hakan, eğilip ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğinde, bağcıklarımı bağlamak için hafifçe eğildiğimde Hakan'ın uyarısı ile karşılaştım. Bu gün bu hastaneden ayrılıyorduk. Dün Engin gelmiş ve benimle ilgilinene jinekoloğun, artık çıkabileceğimi onayladığını söylemişti. Düşük tehlikesi şimdilik geçmiş olsa da, Engin'in söylediklerine göre hâlâ bebeğim için dikkatli olmam gerekiyordu. Mesela çok yorulmamam gerekiyordu ki Hakan zaten bunu bile fazlasıyla abartmış ve üzerimi kendim giyinmeme bile izin vermiyordu. Ağırlık kaldırmamam gerekiyordu. Kısa yürüyüşler yapabilirmişim ama çok fazla ayakta durmamam ya da fazla yürümem gerektiğini de söylemişti. Tüm bu fiziksel unsurlar dışında bir de yediğim besinler için çok dikkat etmemiz gerektiğini söylemişti. O adamın elinde kaldığım süreç boyunca, bünyesel anlamda çok fazla yıpranmıştım. Bu yüzden diğer hamile kadınlara göre ihtiyaçlarım daha fazlaydı. Sinir, stres gibi unsurlardan da kesin bir biçimde uzak durmam gerektiğini söylemişti.
Hakan ayakkabılarımın bağcıklarını bağladıktan sonra ayağa kalktı ve başıma küçük bir öpücük bıraktı. Tam iki haftayı bu hastane de geçirmiştim. Geçirmiştik. Hakan beni hiç yalnız bırakmamıştı. Sürekli elimi tutuyor, geceleri yanımda yatıyordu.
Engin, beni arkadaşı olan bir psikolok ile tanıştırmıştı. İlk tanışmamızda, bana o günler ile ilgili bir şey sormamış, yalnızca kendimden bahsetmemi istemişti. Yalnızca, her ne kadar iyileşmiş gibi dursamda, benim ruhsal yapıma bağlı olarak kabuslar görebileceğimi söylemişti ama her ne olursa olsun, bunları da Hakan ile birlikteysem, atlatacağımı, üstesinden gelebileceğimi biliyordum.
Dün, Engin'in çıkabileceğim müjdesini verdikten sonra, polis memurları gelmiş ve psikoloğum ile birlikte ifademi almıştı. Her ne kadar, sanki o anları yeniden yaşıyormuşum gibi hissetsem de ifade verirken, hemen kapının arkasında aşkımın beni beklediğini bilmek, beni rahatlatmış ve sorunsuz bir biçimde memurlar ile konuşmuştum.
Hakan ayağa kaktıktan sonra, bana aldığı, hamileler için dikilmiş nar çiçeği elbisemin arka kısmında ki ipleri bağladı. Elini bana uzattı ve "Hadi gidelim." dedi. Elini tuttuğum sırada, "Ahh!" diye inledim ve elimi karnıma götürdüm.
Bebeğim ilk tekmesini atmıştı.
Beş aylığı çoktan geçmiş ve altıncı aya yaklamıştı ama ilk tekmesini şimdi atmıştı.
Hakan endişeli bir biçimde beni koltuğa oturturmuş ve bir şeyler söylemeye başlamıştı ama onu duymuyordum. Gözlerim dopdolu olması ile birlikte, sanki her şey kararmıştı, yalnızca ben ve kızım vardık. Elim ile karnımı okşamaya başladım ve bir daha ki tekmeyi hissetmeyi bekledim. Bu günü, bu saati mutlaka bir yere not edecektim. Kızım ilk tekmesini atmıştı.
Kardeşim hareketli bir çocuktu ve annemin karnından onu tekmelerini dinlerdim hep ama bu ondan çok ama çok farklı, çok başka ve de çok muhteşem bir şeydi. İçinde senden ve sevdiğin insandan kocaman bir parça taşıyor, onun hareketlerini hissediyor ve orada sağlıklı bir biçimde yaşadığını biliyorsun... Gözlerime hücum eden suyun hacmi büyüdü. Bu kesinlikle kelimelerle ifade edilebilecek bir şey değildi. Anne olarak bir bebeğin tekmelerini içinde, bedeninde hissetmek çok farklı ve çok güzeldi.
Hakan, eli ile çenemi kavradı ve yukarıya kaldırdı. "Konuş artık." dediğinde "Tekme." dedim. Gözleri belirsizlik işe bana bakarken "İlk tekmesini attı." dediğimde, başımı göğsüne çekti ve bir elini enseme, diğer elini ise karnımın üzerine yerleştirdi. Ve kızım, sanki babasının ona dokunduğunu hissetmiş gibi bir tekme daha attı. "Teşekkür ederim." diye kulağıma fısıldadı, ve şah damarımın üzerine dudaklarını bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuğumun Annesi Olur musun?
RomanceRomantizm #1 Hiçbir hasta inancını kaybetmiş bir insan kadar umutsuz vaka değildir. Umudumu ve sahip olduğum tüm inancımı kaybetmiş ve son olarak da kendimi de kaybetmemle bitiş noktasına ulaşmıştım. Her şeyin bittiğine, hayatın acımasızlığına kar...