Kulaklarımdan giren herbir kelime, zihnimin içerisinde patlamıştı bir bomba misali. Zehir olmuş, etimi paçalamıştı. Zehir olmuş beni mahvetmişti.
Görüntüyü göremesem de gelen seslerden bunu söyleyen adamın yüzüne ağır bir darbe indiğini anlamıştım. Geçmiş bir gölgeydi. İnsan gölgesini yok edebilir miydi?
Hakan'ın beni kurtardığı o günden bu güne kadar buna inandırmıştık kendimizi, unutucağız demiştik. Ama imkansız olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Bu adam bunun en büyük kanıtıydı. İnsan geçmişini de beraberinde götürüdü her zaman geleceğine .
"Şu an beni burada öldürseniz de durum bu. Karınız kaçırıldığında hiç düşünmeden gazetelere ilan verdiniz. O fuhuş çetesini anlattınız, insanlar karınızın bir fuhuş geçmişi olduğunu öğrendi. Çalışanlarınız günlerdir fısır fısır bunları konuşuyor. İş yaptığımız insanların bize bu durumu soruyorlar. Sizin karınız... " diyeceği sırada susturmuştu Hakan o adamı.
" Karım hakkında bir kelime daha etme! " dediğinde, bir damlanın boşluğa düştüğünü gördüm. Birazdan insanların bu bağırışmaların nedenini sormaya geleceklerini biliyordum. Benim fuhuş çetesinden gelme olduğumu demek artık biliyorlardı. Ben bir şey yapmamıştım. İnsanlar acımasızdı. İnsanlar çok fazla acımasızdı ve kim olursa olsun karşısında ki insanın acı çekmesinden, mutsuzluğundan zevk alıyordu.
Benim yaşadığım şeylerde suçum neydi? Onlar gibi şanslı olamadığım için miydi tüm bu konuşulanlar?
Kendimi hissetirmeden Hakan'ın odasına geri döndüm. Kapıyı kapatmam ile duyduğum tüm kavga sesleri kesilmişti, kavga sesleri odaya giremiyordu. Dönen koltuğu tuttum ve pencerenin önüne sürükleyip oturdum. Elimi karnıma koydum ve bebeğimi hissetmeye çalıştım.
Eskiden bir annenin çocuğunu nasıl ölümüne koruduğunu düşünürdüm hep. En basiti bir kuş mesela, gelen ne kadar güçlü bir hayvan olursa olsun, canı pahasını koruyordu yavrularını. İnsan bu duyguyu gerçekten tatmadan anlayamıyordu. Şimdi, kızımı her hissettiğimde bunu daha net anlıyordum.
Önümde kocaman bir çıkıntı vardı. İçimde varolan can benim her şeyimdi. Eğer annelik içgüdüsü denilen o duygunun böyle bir şey olduğunu biliyor olsaydım, Hakan'ın teklifini kabul etmezdim, edemezdim belki en baştan. Biz bebeği bırakıp başka ülkeye gitmem üzerine bir anlaşma kurmuştuk. Ama şimdi bir kez tadınca bunun nasıl kuvvetli bir bağ olduğunu, benim bebeğimden vazgeçmem asla mümkün değildi.
Az sonra kapı açıldı ve içeriye Hakan girdi.
"Ahsen, neden oradasın? " diye sordu ve bana doğru gelmeye başladı. Yüzünde tedirgin bir ifade olmasına karşın hareketleri bir şey hissettirmek istememesinden kaynaklı olarak sakindi. Duyduklarımın onun bilmesini istemiyordum. Ben Hakan'a güveniyordum, bana beni sevdiğini söylüyordu, o öyle söylüyorsa ben adım kadar emindim beni sevdiğine, bana aşık olduğuna inanıyordum. Yeterince sorun ile uğraşıyordu zaten. Duyduğumu bilirse buna üzüleceğine emindim.
"Dışarıyı izliyorum, kocamı beklerken sıkıldım. " dedim.
" İyi misin, çok halsiz görünüyorsun. " dediğinde zor olsa da gülümsedim.
" İyiyim. " dedim, içimden sesime kadar ulaşan o sıkıntıyı yok saymaya çalışarak ." Kızının sana çektiği çok belli. Ben çok uslu ve annemi üzmeyen bir çocuktum. Kızın çok hareketli. " dedim ve karnımı tuttum. Acaba Hakan'ın hastalığı nasıl bir hastalıktı? İlk tanıştığımızda bana çok bahsetmemişti ya da geçen zamanlarda merak edip bir şey sormamıştım. Hakan şu an kesin olarak kısır mıydı mesela? Kızımın hiç kardeşi olmayacak mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuğumun Annesi Olur musun?
RomanceRomantizm #1 Hiçbir hasta inancını kaybetmiş bir insan kadar umutsuz vaka değildir. Umudumu ve sahip olduğum tüm inancımı kaybetmiş ve son olarak da kendimi de kaybetmemle bitiş noktasına ulaşmıştım. Her şeyin bittiğine, hayatın acımasızlığına kar...