"Ruju da sürdüğümde makyajınız bitmiş olacak." diyen genç makyöz elinde ki ruju Ahsen'in dudaklarına sürmeye başladı. Ahsen, makyajının bitmesiyle birlikte ayağa kalktı ve kendini boy aynasında baştan aşağıya süzdü. Elbisesini bulması, ona uygun diğer ayrıntıları halletmesi ve son olarak kendini kuaföre atması oldukça yormuştu onu fakat aynada ki yansımasına baktığında "Bu yorgunluğa değdi." cümlesini fısıldadı iç sesi. Gerçekten de oldukça güzel ve alımlı görünüyordu. Normalde olsa abartıdan kaçar ve zaten çok iddialı bir elbise seçtiği için daha sade bir makyaj ve saç tercih ederdi fakat bu akşam için seçimi gösterişli dağınık bir topuzdan ve daha belirgin bir makyajdan yana olmuştu. Ela gözlerini ortaya çıkartan göz makyajı gerçekten hoşuna gitmişti.
"Sen de anneyi beğendin mi oğlum?" diye mırıldandı. Oğlunun da annesini çok beğendiğini hissetti. Az önce Zehra ablasını aramış ve Burcu'nun mışıl mışıl uyuduğunu öğrenmişti. Ahsen saatlerdir kızından ayrıydı. Bu onu rahatsız eden bir unsur olsa da yanında Zehra ablası gibi bir kadının olması onu rahatlatıyordu.
Genç kadın arkasına döndü ve onu hazırlayan tüm kuaför çalışanlarına teşekkür etti. Telefonundan yükselen melodi sesiyle, cevap verme gereği dahi duymadan adımlarını çıkışa yönlendirdi. Hakan arıyordu ve kendisine onu almaya geldiğini söyleyecekti. Kuaför kapısından çıkmasıyla tahmininde yanılmadığını gördü. Hakan, arabasına yaslanmış, tek eli telefonla kulağında duruyordu. Ahsen kocasını görmesiyle birlikte sıcak bir biçimde tebessüm etti. Onun varlığı dahi kendisinin mutlu olmasına yeten bir şeydi.
Hakan, kapıda duran ve kendisine gülümseyen kadını görmesiyle telefonunu kulağından çekti ve kapatıp cebine attı. Genç kadın, Hakan'a doğru yürümeye başladığında yüksek topuk sesleri boş sokağı doldurdu. Hakan nabzının hızlandığını hissetti. Otuz yaşını geçmişti fakat karısını ne zaman görse sanki on sekiz yaşında bir lisesli gibi kalbi gümbür gümbür atıyordu. Bu kadının ekstra hiçbir şey yapmasına hiç gerek yoktu, tek bir bakışı hatta görüntüsü bile onun nabzının bir anda iki katı bir hıza ulaştırmaya yeten bir ayrıntıydı.
Ahsen, Hakan'ın gözlerinde gördüğü o yakıcı bakışla bir anda tırnak uçlarına kadar titredi. "Beğendin mi beni?" diye sordu, Hakan'ın tam karşısında durarak ve çekingen bir ses tonuyla.
Hakan, karısını baştan aşağıya süzdü. Bordo onun tenine en çok yakışan renkti. Elbisenin renginin beyaz tenine olan uyumu, bedenini kusursuz bir biçimde sarışı, önünde ki dekoltesi, saçı, makyajı...
Bu kadın kendisini kesinlikle kalp krizinden öldürmek istiyordu ...
"Çok güzel olmuşsun." dedi Hakan ve tek elini karısının beline atarak, onu kendisine çekti ve bedenine yapıştırdı. Burnunu birkaç kez karısının yanağına sürttü ve "Hatta biraz fazla güzel olmuşsun sanki." dedi. Karısının dudağından küçücük bir buse aldı fakat bu ona yetmedi. Daha büyük bir öpücük için genç kadının dudaklarına yeniden uzandı fakat Ahsen başını onun boynuna gömerek buna engel oldu. "Aynı ton rujdan yok yanımda." dediğinde, genç adam erkeksi bir kahkaha attı.
Karısını arabaya yönkendirirken "Her şekilde o ruju dudaklarından ben çıkartacağım, biliyorsun değil mi güzelim?" dedi, Ahsen kızardığını hissetti. Onu utandırmayı çok seven bir kocaya sahipti.
Hakan sürücü koltuğuna geçip, arabayı hareket ettirirken Ahsen "Sen de çok yakışıklı olmuşsun." dedi. Takım elbise gerçekten kocasına çok yakışıyordu. Hatta takım elbise en çok onun kocasına yakışıyordu.
"Acaba bu gece ki daveti boş mu versek?" diye sordu Hakan. Erkekler karısını kıskanmak zorunda saçmalığına girecek ve bu saçmalığın arkasından karısını kısıtlayıp, giyimine ya da isteklerine karışacak bir adam değildi asla o. Fakat Hakan, o kadar eşsiz güzellikte bir kadına sahipti ki, onu yalnızca ve tek kendine saklamak, onu yalnızca kendi görmek, kendi bakmak istiyordu. Hatta bu istekler şu an o kadar kasıp kavuruyordu ki onu, Ahsen'i davete götürme konusunda dahi tereddüte düşmüştü.
"O kadar hazırlandım Hakan, neden boş verelim?"
"Gitmek istiyorsun yani?"
"Elbette istiyorum, sen istemiyor musun ki?" dediğinde Ahsen, genç adam alayla gülümsedi.
"Şu an başka şeyleri daha çok istiyorum aslında." dedi ve gözlerini kısa bir an yoldan ayırdı, karısına baktı. "Çok istiyorsan o otele yine gidelim. Orada en güzel odayı tutup, klasik bir müzik ve yapmacık insanlarla geçireceğin o geceden çok daha güzel bir gece yaşatabilirim sana. " dediğinde, Ahsen bir an yanaklarının alev alev yandığını sandı. Evet, onu utandırmayı seven değil, onu utandırmaya bayılan bir kocaya sahipti.
" Ya Hakan, nasıl konuşuyorsun sen? Üstelik oğlumuzun yanında. " diyerek kollarıyla karnını sımsıkı sardı.
*****
Genç kadın önünde ki vişne suyundan bir yudum alırken Hakan'ın teklifini reddetmiş olmasına lanetler savuruyordu. Şu klasik müzikten, yapmacık insanlardan ve alkolsüz içecek olarak elinde duran vişne suyundan dolayı her an yere düşüp bayılabilirdi. Ha bir de masada sürekli döndürülen iş konusu da vardı tabi!
Ahsen, sıkıntıdan ölecek gibi bir ifadeyle etrafını süzerken, kendilerine yaklaşan esmer kadınla birlikte ilgisini yalnızca ona yönlendirdi. Az sonra hemen diplerinde biten kadının "Ah, Hakan Bey!" diye cıyaklaması ve elini Hakan'a uzatmasıyla, Ahsen kaşlarını istemsizce çattı. Kadının oldukça esmer bir teni ve simsiyah düz saçları vardı. Ve de aynı zamanda kusursuz bir fiziği, kadının sırf bacakları bile neredeyse kendi boyuyla eş değerdi.
" Sizinle burada karşılaşmak ne güzel." dedi kadın ve gülümsedi, tenine tam zıt olan bembeyaz dişleri parladı.
"Merhaba Arzu Hanım, nasılsınız?" dediğinde Hakan, yanında kıskançlıktan ölmek üzere olan bir kadının varlığından habersizdi.
"Çok iyiyim, asıl sizi sormalı." dedi Arzu ve bakışları Hakan'ın hemen yanında duran güzel kadına takıldı. Aynı sevecenlikle Ahsen'e bakarken" Bu hanımefendi de eşiniz Ahsen Demir olmalı. " dediğinde, Ahsen yapmacık bir biçimde tebessüm etti. Aslında tebessüm edip edemediğine dahi tam emin değildi ancak dudaklarını kıvırabilmek için gerçekten büyük efor sarf etmişti.
Hakan'ın sorusunu cevaplamasıyla Arzu, Ahsen'i baştan aşağıya süzdü." Çok şık olmuşsunuz." dedi, karşısında kendisinden en az beş yaş küçük genç bir kadın vardı. Sonra bakışları Ahsen'in karnında oluşan potluğa takıldı. Hiçbir art niyet taşımadan "Ama keşke elbisenizin önü için tadilata verseydiniz." dediğinde, Ahsen tek kaşını havaya kaldırdı.
Elbisesine baktığında, oturmasıyla önünde oluşan ve gerçekten gözü rahatsız eden potluğu o da fark etti. Ama bu onun bedeninin biçimsiz olmasından falan değil, tamamen hamileliğinden kaynaklı bir potluktu.
" Ah, evet haklısınız." dedi Ahsen, sesinde yatılı olan alayı anlamamak için aptal olmak lazımdı. "Biliyorsunuzdur belki, ikinci bebeğimize hamileyim. Kıyafet giyerken de malesef böyle sorunlar olabiliyor."
Arzu gülümsedi. "Yok, bilmiyordum. Tebrik ederim." dedi ve dönen birkaç kelimelik muhabbetten hemen sonra masayı terk etti. Ahsen artık iyice sıkılmış ve yorulmuştu. Üstelik gerçek anlamda acıkmıştı da. Hakan'a iyice sokuldu ve "Sevgilim," diye fısıldadı. Hakan, ona ne olduğunu sorma gereksinimi dahi duymadı. Çünkü az sonra karısının kendisinden çok alakasız bir şey isteyeceğinden adı kadar emindi. Kullandığı ses tonundan Hakan bunu anlayabiliyordu.
"Ben galiba lahmacun aşeriyorum. Artık gitsek mi? "
Herkese selamlar! Dar vakitte yazdığım bir bölüm oldu, umarım beğenirsiniz. Hataları lütfen görmezden gelin. :)
Ve beğendiğim yorumlarınızı İnstagram' da story olarak paylaşmak istiyorum. Sizden şöyle şirin yorumlar rica etsem? Mesaj olarak da atabilirsiniz, hiç fark etmez.(:
Diğer özel bölümlerde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuğumun Annesi Olur musun?
RomanceRomantizm #1 Hiçbir hasta inancını kaybetmiş bir insan kadar umutsuz vaka değildir. Umudumu ve sahip olduğum tüm inancımı kaybetmiş ve son olarak da kendimi de kaybetmemle bitiş noktasına ulaşmıştım. Her şeyin bittiğine, hayatın acımasızlığına kar...