GİRİŞ BÖLÜMÜ

122K 3.7K 168
                                    

Bu Giriş Bölümünün Yayımlanma Tarihi : 24.05.2023

Güncel bölümler çok yakında burada olacak.

“Biraz bir şeyler ye artık. Mahir’in gözüne çok batıyorsun. Yine dayak yiyeceksin.” dedi adını bilmediğim, yüzünü de daha önce hiç görmediğim bir kadın.

Mideme açlıktan kramplar giriyordu. Kaç gün olduğunu sayamamıştım ama günlerdir ağzımdan tek lokma geçmemişti. O kadar çok açtım ki sanki iç organlarım artık birbirine yapışmıştı. Karnım belime temas ediyormuş gibi hissediyordum. Yine de “İstemiyorum.” diye mırıldandım bana yemek olarak getirdiği yarım ekmeğe ve bir bardak suya dalgın dalgın bakarken.

Başta bu inada belki açlıktan ölebilirim umudu ile başlamıştım. Eskiden annem akşam yemeğini biraz bile geç hazırlasa açlıktan öleceğimi zannederdim. Burada ölmenin pek de kolay olmadığını çok iyi öğrenmiştim. Günler süren açlığa, günler süren o büyük şiddetlere rağmen hayattaydım. Ölmeyi çok istemiştim ama ölemiyordum. Ölmek kolay değildi.

“Neden böyle yapıyorsun? Şu haline bak. Açlıktan ölmek üzeresin.” dediğinde iç sesim “Keşke…” diye mırıldandı. “Keşke ölebilsem.”

Farklı bir odaya kapatılmışken kendime zarar vermek için her yolu denemiştim. Cam pencereyi kırıp cam parçasını kendime saplamaya çalıştığım esnada kadınlardan biri beni durdurmuş sonra da Mahir’e şikâyet etmişti. Mahir, sonrasında beni bu odaya atmıştı. Şimdi bu odada ne pencere vardı ne de bir koltuk. Bomboş ve karanlık dört duvarın içinde gece gündüz tutuluyordum. Kapı dışarıdan kilitleniyordu ve ışık da sadece dışarıdan açılabiliyordu. Bana yemek getirecekleri zaman da bana kendime zarar verme imkânı tanıyabilecek hiçbir şey yine beraberinde girmiyordu. Suyu bile plastik bardağa koyuyorlardı.

Mahir, malı ona para kazandırsın istiyordu. Ölsün ve ziyan olsun değil.

Ailem ölmeden önce, Emre beni bir malmışım üstelik de ona ait bir malmışım gibi buraya satmadan önce dünyada bu kadar çok kötülüğün olduğundan bihaberdim. Şimdi dünyanın ve insanların ne kadar kötü olduklarını görebiliyordum. Ve bunu bu kadar geç görebilmek bana bir hayli pahalıya patlamıştı.

“Anlıyorum, üç beş ay önce güzel bir ailen vardı. İyi bir okulda bir hukuk öğrencisiydin. Bambaşka bir hayatın, çok güzel hayallerin vardı. Ama artık buradasın Ahsen.” dediğinde, bakışlarım onun suratına tırmandı. Göğüs dekoltesinde ve boynunda gördüğüm diş izleri ve morluklar içimin bir tuhaf olmasına neden oldu. “Bir şeylere alışman gerekiyor. Mahir’in elinden kaçman imkânsız. Birkaç defa bu imkânsızlığı çiğneyen kadınlar oldu. Başlarına neler geldiğini çok dinlemişsindir.” dedi sert bir imayla. Sesi öldürücü etkiye sahip bir zehir gibiydi. Bakışlarında gördüğüm anlam beni ürküttü. “Üstelik onların yakınları vardı Ahsen. Seninse kimsen yok. Arkandan kayıp ihbarında bulunabilecek birine bile sahip değilsin.” dediğinde, tüm ailemin yok olduğu gerçeğinin acımasızca suratıma fırlatılması damarlarımdan akan kanın kurumasına neden oldu.

Ailem yoktu. Arkadaşlarım vardı. Zeren vardı. Kimse beni merak etmiyor muydu? Emre onlara yokluğumu nasıl açıklamıştı? Ne yalan söylemişti? 

Bakışlarımı ondan kaçırdım ve yeri izlemeye başladım.

“Mahir’in müşterileri itibarı olan saygınlığı olan zengin adamlar. Başkasının elinde olup Mahir ile çalışmak isteyen çok kadın var. Bu iş o kadar da kötü değil.” Kadın konuşmaya başladığında dik dik ona baktım. Neyin o kadar da kötü olmadığını anlamaya çalıştım. “Yani bazı erkekler çok kibar, çok becerikli. Bazen zevk bile alabiliyorsun. Boşuna bu kadar korkuyorsun.” dediğinde, kuvvetli bir biçimde öğürdüm. Ama midem bomboştu bu yüzden kusamadım. Tekrardan güçlü bir biçimde öğürdüm. Suratımda ki ve bedenimde ki yaralar kuvvetle sızladı.

“Ahsen, ne oluyor?” dedi. Bana yaklaşmaya çalıştığında sürüklenerek biraz daha geri çekildim. Tepsiyi onun üzerine fırlattım ve “Rahat bırak beni!” diye bağırdım.

Bana, ona buna satılırken zevk alabileceğimi söylemişti. Böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirdi?

Tam o esnada odanın kapısı gürültüyle açıldı. İçeri giren kişi Mahir 'den başkası değildi. Korku ve dehşet tüm bedenime dalga dalga yayılırken duvar dibine iyice sindim ve başıma gelecekleri beklemeye başladım.

"Ne oluyor Fatoş? Bu ne gürültü?" diye kükrediğinde sanki mümkünmüş gibi duvar dibine daha da çok sindim.

Kadın "Bir şey yok." dediğinde Mahir onu baştan aşağıya süzmeye başladı. Bakışları kadının göğüs dekoltesinde takılı kaldığında yeniden öğürmemek için kendime zar zor engel oldum.

"İşe mi gidiyorsun?" diye sorduğunda kadın salisesinde "İşten yeni geldim." diye yanıtladı.

" Odama git. Duş al. Beni bekle." dediğinde, bahsettiği iması yüzümdeki ruhun çekilmesine neden oldu.

Burada gördüklerime, burada duyduklarıma artık gerçekten katlanamıyordum. Kabul edemiyordum. Hazmedemiyordum. Dayanamıyordum. İçim kaldırmıyordu.

Kadın çıkıp gittiğinde odada canavar ile baş başa kalmıştım. Bana yaklaşmaya başladığında kalbim kuvvetle kasılmaya başladı. Pençesini suratıma doğru uzattı ve çenemi kavrayıp suratımı havaya kaldırdı. Ağlamak, bağırmak, çağırmak istedim. Ama gücüm yoktu. Sanki tüm bedenimin üzerinden tonlarca ağırlıkta devasa kütleler geçip gitmişti. Etim, derim, kemiklerim onlarca defa parçalara ayrılmış ama yine de bir arada duruyor gibiydi. Açlığım ise beni komaya sokacak kadar çoktu.

O an hiçliği iliklerime kadar hissettim. Yine de nefes alıp vermeye devam ettim.

"Artık ben ne dersem ona itaat etmeyi öğreneceksin." dediğinde başımı sağa sola salladım.

"Asla!" diye mırıldandım. O an çenemi bırakmadı diğer eliyle suratıma sert bir tokat geçirdi. Yüzüm zaten yaralar bereler morluklar içindeydi. Yediğim tokat bir harabeye savrulmuş yeni bir darbe gibiydi.

"Gücün buna mı yetiyor sadece? Beni öldürsene." dediğimde, bir tokat daha suratıma indi. Yüzümün tanınmayacak bir hale geldiğine emindim. Ama umurumda değildi. Umurumda olan tecavüze uğrama riskimdi. Bu risk yerine bin defa ölmeyi tercih ederdim. Ama Mahir öldürmüyordu. Ölümün kıyısına kadar getiriyordu. Bir kadına şiddet uygulamaktan, aşağılamaktan, onu tekme tokat ile ölümün kıyısına kadar sürüklemekten zevk alıyordu. Ama sonra çıkarlarını hatırlıyordu. O kıyıdan aşağıya bu yüzden savurmuyordu.

Çenemde ki elini çekti ve saçlarımı sertçe kavradı. Yutkundum. Ağzım burnum kanlar içinde kalmıştı bu yüzden kanın metalik tadını hissettim. Bu tat içimi bir tuhaf etse de bir şey yapamadım. Ruhum bir yaprak gibi titredi.

Emre, hiçbir şey olmamış gibi nasıl yaşamaya devam edebiliyordun? O yastığa başını nasıl huzurla koyabiliyordun? Yaptığın bu zalimlikten sonra aldığın nefes nasıl ciğerlerini kavurmuyordu?

"İlk müşterinden sonra önce benim sonra da burada şimdiye kadar tanıdığın gördüğün kaç erkek varsa hepsinin yatağından geçeceksin." dediğinde, hissettiğim dehşet karşısında darma dağın oldum.

"Ölürüm yine de kabul etmem." diye mırıldandım. Saçlarımı tüm kuvvetiyle çektiğinde, kafama onlarca iğne batırılmış gibi hissettim.

"Senin kabul edip etmemen kimin umurunda ucube." dedi ve saçlarımdan kopan eli boğazıma gitti. Boğazımı sıktığında ciğerlerim nefessiz kaldı. "Ölmeyeceksin. Benim istediklerimi yapacaksın." dedi ve boğazımı biraz daha sıktı. Daha çok sıksın istedim. Artık şu lanet olası kalbim dursun ve her şey bitsin istedim. Ama olmadı. Mahir elini gevşetti ve oksijen istemsizce ciğerlerime aktı.

Mahir geri çekildi. Odadan çıktı. Kapı kapandı. Işıklar söndü.

Çocuğumun Annesi Olur musun?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin