Hellooo! Ben geldimmm!İlk önce iyi bayramlar diliyorum. Umarım önümüzdeki bayramda bu virüs biter ve evlere tıkılmayız.
Nasılsınız? Keyifler yerinde mi?
Bu hafta da bölüm hazır, umarım beğenirsiniz.
Diğer bölüm büyük bir ihtimalle zaman atlaması olup Reyyan'ın doğumuna günler kala şeklinde yazarım diye düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?
Keyifli okumalar diliyorum...
Reyyan'dan
Burnuma gelen o aşık olduğum kokuya daha da sarıldım. Elimi yukarı çıkartıp dikenli yüzeye bastırdım hoşuma gidiyordu. Avucumun içi acıyordu ama kaşınması geçiyordu. Lan! Bu diken dediğim...
Gözlerimi açıp doğruldum. Miran'ın sakalıymış. Mışıl mışıl uyuyordu. Bende ona koala gibi sarılmıştım. Çok özlediysem demek ki. Daha uyanmazdı demi? Yok yok uyanmazdı. Elimi sakalında tekrardan gezdirdim. Burnumu saçlarına daldırıp kokusunu içime çektim. Hasrettim bir hafta boyunca, en azından uyurken kendim olayım.
Yanağına eğilip tüy kadar hafif bir öpücük kondurdum. İdrar kesem bana ihanet ettiği için bu anı yarıda kesmek zorundaydım. Yoksa buraya hiç olmadık şeyler yapabilirdim. Üzerimdeki battaniyeyi kaldırıp ayaklarımı yere indirecekken karnımın üzerine baskıyla durmak zorunda kaldım. "Nereye ya? En güzel yerinde." Dudağımı dişledim. "Yine mi uyumuyordun?"
Cıkladı. "Deli misin? Bir hafta sonra kavuşmuşum sana uyur muyum hiç?" Aman uyuma sen. Arkam dönük olduğu için hafif gülümsedim. Nasıl özlemişti beni kerata? "Gülümsedin." Kaşlarımı çattım. "Şimdi de kaşlarını çattın." Ona döndüğümde nasıl bildiğini soracaktım ki susturdu. "Ne tepki vereceğini bilecek kadar tanıyorum seni." Vicdansız mısın be adam! Süründürmeye çalışacaktım ben seni. Böyle damardan girme bana.
"Eee şey... Lavaboya gitmem lazım" Kolunu belimden çekti. Bakmayın bana öyle şimdi yapmazsam salacağım yani. Lavaboda işlerimi halledip dışarı çıktım. Miran hala bıraktığım yerde yatıyordu. "Yaran nasıl?"
"Bilmem arada sızlıyor sadece." Dolaptan üzerime triko boğazlı bir elbise alıp yatağa bıraktım. "Ne oldu?" Elimle karnımı sıvazladım. "Baran kalktığımdan beri hiç hareket etmedi." Telaşla doğruldu. "Hiç olur muydu böyle?" Başımı iki yana salladım. "Beş buçuk aydır hiç öyle olmadı. Yani illaki hareket ederdi."
Kendi tarafından kalkıp dizleriyle yürüyerek yanıma kadar geldi. "Acıkmıştır belki. Bekleyelim birazcık. Telaşlanma."
"Çok korkuyorum. Biriniz beni bırakacaksınız diye o kadar korkuyorum ki." Başımdan tutup göğsüne yasladı. "Olmayacak öyle bir şey. İkimizin de bir yere gittiği yok. Bebek daha o, kımıldar elbet. Hadi toparlan kahvaltıya inelim." Başımı aşağı yukarı salladım. "Sana hala kızgınım Miran Karahan. Sadece hormonlarımın azizliğine uğruyorum o kadar." Kıkırdadı. "Fark ettim ben onu, merak etme sen."
Üzerimi giyindim. Saçlarımı kenarlardan tokalayıp kirpiklerime rimel sürdüm. Göz kalemi ile açık tondaki rujumu dudaklarıma yedirdikten sonra Miran'a döndüm. Kravatını bağlamaya çalışıyordu. "İşe mi gideceksin?"
"Hı hı. Bugün toplantı var. Sonra döneceğim." Kolunu aşırı zorluyordu. "Kolun acıyor. Takma istersen." Aynadan bana baktı. "Böyle daha yakışıyor. Yakışıklılığıma yakışıklılık katıyor." Kaşlarımı çattım. Kime o yakışıklılık ey Miran Karahan! Yanına gidip aynanın önüne geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezopotamya'nın Kıyısında
General FictionKüçüklüğümden bu yana öğretmen olma hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Mezuniyet, KPSS derken en sonunda atanmıştım. Mardin'de bir ortaokulun rehber öğretmeniydim artık. Okutulamayan, küçücük yaşta evlenmek zorunda kalacak kızların sesi olmaya gidiyordum...