Ben geldimmmm. Biraz geç kaldım kusuruma bakmayın lütfen. İnşallah beğenirsiniz. Elimden geldiği kadarıyla uzun yazmaya çalıştım. Lütfen işiniz yoksa dışarıya çıkmamaya özen gösterin. Ellerinizi yıkamayı unutmayın. Keyifli okumalar diliyorum.
Bu arada multimedyadaki fotoğrafı bölümü yazdıktan sonra buldum ve kesinlikle hikayeye uydu. Aşırı mutluyum :)
Reyyan'dan
"Yok Narin abla annemle giderim nasıl olsa sadece eşyalarımı yerleştireceğim." Sabah kahvaltıdan beri bu konuyu konuşuyorduk. Narin abla zaten yemek yapmada yoruluyor diye eve yardıma gelmesin diyorduk ama dinlemiyordu. "Narin abla kızlarda bak burada olacaklar. Ağır bir iş olsa onları almadan gider miyim?"
"He eyi hayde giden ikiniz o zaman. Kolay gelsin size." Bugün eşyaları yerleştirip bahçeyi toparlayacaktık annemle biraz. Sonra da işimiz erken biterse babam gelecekti ve market alışverişi yapacaktık. Akşam da yeni evime geçerdik zaten.
Babamla Yavuz abi kahvaltıdan sonra dolaşmaya çıkmışlardı. Kan ter içinde bavulları arabaya yerleştirdim. Annem ile arabaya binip kemerlerimizi taktık. Kemersiz araba kullanmamaya özen gösteriyordum. Ezberlediğim yolda ilerledim. Mecburen evin önüne arabayı park edecektim. Bir de bu kadar bavulu köşeden getiremezdim.
Arabadan indim. Karşımdaki Mustafa denilen adama döndüm. "Günaydın Mustafa abi. Sürekli karşılaşacağız zaten bir sakıncası olmazsa abi desem sana?" Gülümsedi. "Tabi bacım." Bende gülümseyip bagajı açtım. "Dur bacım yardım edeyim ben" İtiraz ettim. "Ay yok Mustafa abi hallederim ben Allah aşkına bırak." Koskoca adama bavullarımı mı taşıtacaktım birde.
"Anne al sen anahtarı evin kapısını aç. Bende bavulları getireyim." Anneme anahtarı verip bavullarla uğraşıma geri döndüm. "Mustafa abi bakma öyle koskoca adamsın bavul mu taşıttıracağım sana." Minnetle baktı. "Bacım benim işim budur."
"Ay yok sen git Karahan'lara yap onu. Rahatsız olurum ben." Bir tanesini aşağıya indirdim. Geriye kaldı üç. Normalde bavul taşırdım da bunlar da çok ağırdı be. "Yahu hele benim ne işim var şirkette yav." Kafamı kaldırmamla üç takım elbiseli adamla karşılaşmam bir oldu. Boran, Miran ve Fırat üçlüsü... The KARAHAN...
"Reyyan Hanım iyi misiniz?" Boran ağa bana öyle bir bakıyordu ki "İyiyim. Teşekkürler, siz." Arkalarından Zilan ablayla Zümrüt Hanım -Miranın annesi- çıktı. "Oğul götürmeyeseniz şu çocuğu." Önceden indirdiğim bavulu sürüye sürüye eve getirdim. Tabi o arada da konuşmalara kulak misafiri oluyordum. "Bırak ana okullar bir haftaya açılacak zaten boş boş evde oturmasın."
Bagaja ilerleyip diğer bavulu çıkartmayla uğraşırkenbir el, elimin üzerine değdi. "Durun siz hele Reyyan Hanım ben hallederim."Miran Bey'e döndüm. "Zahmet olmasın ben yapardım." İki dakika da bütün bavulları indirdi. Bagajın kapağını kapattı.
"Çok teşekkür ederim." Gülümsedi. "Önemi yoktur." Boğazımı temizledim. "İyi günler." O da artık bana bakmaktan vazgeçip annesinin yanına gitti. Elini öpüp bana kaçamak bakışlar atarak gelen arabaya direksiyonun başına geçti. Hepsi teker teker arabalarına binip -tabi Fırat Boran ağayla- gitmişti.
"Nassın kızım?" Gülümsedim. "İyiyim siz nasılsınız Zümrüt Hanım." Yanına yaklaştım. "Vallah iyi olmaya çalışıyorum." Zilan abla sarıldı hemen. "Hastaymışsın dün aramamışam seni nasıl oldun?" Gülümsedim. "Daha iyiyim Zilan abla saol."
"Vardır yardım edilecek bir şey kızım Dicle gelsin" Zümrüt Hanım'a döndüm. "Yok saolun. Eşyalarımı yerleştireceğim sonra da geçeriz herhalde bugün eve."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezopotamya'nın Kıyısında
Fiksi UmumKüçüklüğümden bu yana öğretmen olma hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Mezuniyet, KPSS derken en sonunda atanmıştım. Mardin'de bir ortaokulun rehber öğretmeniydim artık. Okutulamayan, küçücük yaşta evlenmek zorunda kalacak kızların sesi olmaya gidiyordum...