Hellooo! Ben geldim.
Nasılsınız? Keyifler yerinde mi?
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun!!!
Şimdi size güzel bir haberim var.
50.bölüme kadar sıkılmadan, bunalmadan beni desteklediğin için ve yanımda durduğunuz için öncelikle hepinize teşekkür ederim ❤
50.bölüme özel de bir haberle geldim. Yeni bir kurguya başladım canlarım. "Mezopotamya'nın Kıyısında" nın haftalık bölümün bitirdikten sonra onu yazıyorum. Hem mahalle hem de askeri bir tarz yazmak çok istiyordum bende ikisini birleştirdim. Yavaş yavaş sakin kafayla, acele etmeden onu yazıyorum. Çünkü onu yayımlamama daha çok var. Bu hikayedeki daha maceralarım bitmedi. Sadece sizlere haber vermek istedim. O hikayede de desteklerinizi görmek istedim. Hikayenin adı, karakterleri şimdilik bana kalsın istiyorum. Zamanla onları da açıklayacağım. Sanmayın ki Reyyan ile Miran'a az ağırlık vereceğim. Tam tersi ilk göz ağrıma daha ağırlık veriyorum.
Umarım bu hikayem kadar seversiniz ve desteklersiniz. Şimdi dilerseniz heyecanla beklediğiniz bölümümüze geçelim.
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen...
Reyyan'dan
"Reyyan, dayıcım bak ambulans geldi çekil güzelim." Dayımın dürtmesiyle hala kucağımda olan Miran'a baktım. "Dayı? Mi-Miran?" Dayım belimden tutup kaldırdı. "Mustafa eve götür herkesi."
"Olmaz! Bende geleceğim. Bırakmam yalnız!" Üstüm başım kan içindeydi. Miran'ı ambulansa bindirirlerken koşturdum. "Bende bineceğim. Yalnız bırakmam."
"Bak arkadan gidelim biz dayım. İşlerini zorlaştırmayalım." Top gibi bir oradan bir buraya sürükleniyordum. Ambulans yola çıkınca bizde çıktık. "Reyyan? Bir tepki ver dayım." Bomboş gözlerle ambulansa bakıyordum. Biliyorum, dışarıdan hiç iyi gözükmüyordum ama içim daha da beter haldeydi. Canım o ambulansın içinde gidiyordu.
"Allah'ım sen torunuma güç ver!" Arka koltuktan ses gelince oraya baktım. Dilzar babaanne de vardı. Ambulans acil kapısında durunca hemen indim. Dayım önüme geçip durdurmaya çalışınca ittirdim. "Çekil! Yanında olacağım kocamın!" Sedyede eline yapıştım. "Miran bak ben buradayım. Bir saniye gitmeyeceğim başından. Yalvarıyorum beni bırakma." Tuttuğum eller ayrılmaya başlayınca dizlerimin bağı çözüldü.
"Tamam tuttum seni. Gel otur." Ameliyathanenin yanında olan sandalyeye oturdum. Etraf kalabalıklaşmıştı. Duyan gelmiş. Zümrüt Hanım'ın acı feryatları, Dilzar babaannenin ağlayışlarına karışmıştı. Ben ise duygusuz gibi sadece yeri inceliyordum. Kanım çekilmişti. İfade edemiyordum kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezopotamya'nın Kıyısında
Fiksi UmumKüçüklüğümden bu yana öğretmen olma hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Mezuniyet, KPSS derken en sonunda atanmıştım. Mardin'de bir ortaokulun rehber öğretmeniydim artık. Okutulamayan, küçücük yaşta evlenmek zorunda kalacak kızların sesi olmaya gidiyordum...