Merhabaaaaa! Nasılsınız bakalım. Bu hafta da bölümümüz hazır. Umarım beğenirsiniz.
Bizi kimler nereden okuyor bakalım cevaplarsanız çok sevinirim.
Yorumlarınızı, fikirlerinizi tabi ki de bekliyorum. Keyifli okumalarrr. Hayırlı Ramazanlar dilerimmmm.
Reyyan'dan
O güzel piknikten sonra günler geçmişti. Annemler yarına bilet alıp gideceklerdi. İçim buruktu. Her ne kadar yalnız değilim burada birileri var desem de onlarsız ne yapacaktım bilmiyordum. "Abla, iyi misin?" Bahçede oturmuş geçen gün babamla diktiğimiz fidanlara bakıyordum. "İyiyim ablacım." Yanıma oturup başını omzuma koydu. "Üzgünsün ama belli etmemeye çalışıyorsun."
"Birazcık ama bu duruma alışmamız gerek değil mi? Sen onların yanlarındasın içim rahat." Omzumdan kalkıp gülümsedi. Bende karşılık olarak gülümsedim. Annem yemek yapıyordu. Okullar açılınca da bir iki gün idare ederim diye çeşit çeşit yapmıştı. "Okulda dersleri aksatmak yok tamam mı?"
"Tamam abla sen merak etme. Aşırı çalışkan kardeşin yapar bir şeyler." Gülüştük. "Annem de baya alışmıştı buraya he. Doğduğu büyüdüğü topraklar." Damla'ya döndüm hemen. Doğduğu büyüdüğü topraklar... Nasıl unutmuştum. "Damla azıcık bir işim var annemi idare et olur mu?" Bahçede ilerlerken "Abla nereye?" diye kısık sesle bağırmıştı annem duymasın diye.
Tek yardım isteyebileceğim biri vardı. O da Dilzar Karahan...
"Reyyan bacım hayırdır?" Karşı konağın kapısına geldiğimde "Benim Dilzar Hanımla konuşmam gerek Mustafa abi. Müsaitler mi?" Kapıyı açtı. "Tabi bacım buyur. Seni geri çevirir miyiz hiç?" Gülümsedim. Kapıyı açtıklarında içeriye girdim. Mustafa abi "Emine!" Genç kız mutfaktan çıkınca "Reyyan bacıyı yukarıya çıkar."
Emine'nin eşliğiyle yukarı çıktım. Önceden haber gitmişti belli, kapıdaydı İbrahim ağa. Bu ne kardeşim ışık hızı mübarek. "Hoşgelmişsin kızım. Bir sorun mu vardır?" Odaya davet etti. İçeriye girerken konuşuyordum. "Kusura bakmayın lütfen böyle emrivaki oldu."
"Olur mu heç kızım bize gelmeyeceksin de kime geleceksin?" Zilan abla beni gördü. "Reyyan hoşgelmişsin." Gülümsedim. "Hoşbuldum Zilan abla." Zümrüt Hanım -Miranın annesi- bana baktı. "Reyyan kızım seni getiren nedir buraya? Hayır mı?"
"Aslında ben... yani." Çekincemi anlamış olacaklar ki İbrahim ağa "Çekinmeyesin kızım söyle." Yutkundum. "Biliyorsunuz ki annem buralı ailesinin mezarı burada fakat küçük yaştan beri İstanbul'da olduğu için yerlerini bilmiyor. Babam Yavuz abiyle soruşturmuş ama bilen çıkmamış. Buranın da en yaşlısı olarak Dilzar babaanne geldi aklıma. Anneme bir söz verdim ben. Ailesini ziyaret etmeden yollayamam."
İbrahim ağa sakalını sıvazladı. "Eyi etmişsin Reyyan kızım eyi etmişsin. Ya anam da bilmiyorsa o zaman ne edeceksin?" Bunu düşünmek bile istemiyordum. "Bulmam gerek İbrahim Ağa. Başka bir çarem yok."
"Zilan kızım hele git babaanneye bir bak uyuyor mu? Müsaitse Reyyan kızım onunla konuşacakmış." Minnetle gülümsedim. "Okullar açılıyor Pazartesi hazır mısın kızım?" Zümrüt Hanım'a baktım. " Evet hazırım. İnşallah başaracağım." Karı koca inşallah dediler. O sırada da Zilan abla geldi. Allah'ım lütfen uyumuyor olsun da konuşayım. "Babaannem Reyyan'ı yukarıda bekliyordur baba."
"Haydi çık sen yukarı kızım." Gülümseyerek kalktım. Zilan abla odaya kadar eşlik ediyordu bana. "Biliyor mudur sence abla?" Odaya yaklaşmadan önce durdu. "Vallah Reyyan ondaki hafıza kimsede yoktur. Ümitlendirmek de istemem seni amma bence biliyordur. Haydi gir sen içeri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezopotamya'nın Kıyısında
General FictionKüçüklüğümden bu yana öğretmen olma hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Mezuniyet, KPSS derken en sonunda atanmıştım. Mardin'de bir ortaokulun rehber öğretmeniydim artık. Okutulamayan, küçücük yaşta evlenmek zorunda kalacak kızların sesi olmaya gidiyordum...