2.Bölüm

3.4K 119 55
                                    


Merhabalar...

Yeni bölüm geldi inşallah beğenirsiniz. Multimedya da Damla'nın muhteşem sesiyle (!) seslendirdiği şarkıyı koydum.  Şu aralar işiniz yoksa lütfen dışarıya çıkmamaya özen gösteriniz. Ve ellerinizi mutlaka yıkamayı unutmayın. Keyifli okumalar...


Reyyan'dan

Üüürüğğğğ

Yatağımdan bir anda fırladım. Tekrar aynı sesi duyunca anladım ki horoz ötüyormuş. Alış Reyyan buna bundan sonra böyle. Damla'ya baktım üzerini açmıştı. Hemen sıkıca örttüm. Eylül ayının başındaydık. Sabahları serin oluyordu. Okulların açılmasına bugün itibariyle 8 gün vardı. Saate baktığımda 05:30'u gösteriyordu. Bu horozlar sabahın köründe hep ötecek miydi ya?

Bahar'a baktım. O da mışıl mışıl uyuyordu. Üzerini örttüm. Aferin Reyyan oraya bak buraya bak uyku falan bırakmadın kendinde. Tekrar yattım dön oraya dön buraya ay yok uykum gelmiyor. Hırkamı giyip salona çıktım. Merdivenlerden yukarıya çıktım.

Çatının kapısını açıp küçük koltuğa oturdum. Buranın mimarisi o kadar güzeldi ki. Her yerin kendine özgü bir güzelliği var. Karadeniz'in yeşili, mavisi nasılsa burası da bir başka. Güneş yavaş yavaş doğuyordu. Gözümü gökyüzüne dikip baktım. O kadar tatlı bir rüzgar ediyordu ki adeta beni uykuya çekiyordu.

"Aa burada mı uyuyakalmış bu kız." Uzaklardan boğuk bir ses geliyordu. "Reyyan kızım. Annem kalk haydi." Gözümü açtığımda annemi gördüm. "Anne?" Saçlarımı sevdi. "Annem kalk haydin. Uyuyakalmışsın burada. Kahvaltı hazır." Doğrulurken boynumdaki ağrıyla yüzümü buruşturdum.

"Ne oldu?" Elimi boynuma atıp "Yok bir şey annem boynum tutulmuş." Eliyle boynumu ovuşturdu. "Ah güzel kızım benim." Başımın üstünden öptü. "Haydi kahvaltıya inelim bugün çok işimiz var annem."

Üzerimi değiştirip aşağı bahçeye indim. "Gel kızım gel günaydın." Mahcup bir şekilde gülümsedim. "Kusura bakmayın ben sabah çok erkenden kalktım. Kızları da uyandırmayayım diye çatıya çıktım ama uyuyakalmışım." Narin abla gülümsedi. "Ne kusuru kızım haydin geç otur."

"Buranın havası böyledir. Bu zamanlarda sabah esen rüzgar tatlı gelir insana." Gülümsedim. "De hayde afiyet olsun." Hepimiz kahvaltı yapmaya başladık. "Öğlen İbrahim aganın evine gideriz bir tanışırsın. Ailesi de çok iyidir. Bizi bekliyorlar zaten."

Kısa sürede kahvaltımızı yaptık. Annem ile Narin abla köşeye oturup eski günlerinden konuşmaya başladılar. Babamla Yavuz abi de hem çaylarını içip hem de konuşuyorlardı. Bizde kızlarla masayı toplayıp bulaşıkları yıkıyorduk.

Saate bir bakayım dedim 10:30 mu? Hala mı? Erkenden kalkınca zaman da ilerlemiyor ya. Hala mutfakta işleri halletmeyi çalışıyorduk. "Heyecanlı mısın?" Bahar'a döndüm. "Neden canım?"

"İbrahim ağalara gideceğiz." Omuz silktim. "Yoo şu an bir heyecanım yok. Olmalı mı?" Omuz silkti. "Bilmem ki yakışıklı oğlu falan var" Göz kırptı. "Tövbe tövbe. Banane canım elalemin oğlundan. Ben işime odaklıyım."

 "Bütün herkes hasta adama. Miran ağa diye ağzının suları akıyor. Yoksa hayatında biri mi var?" Kafamı olumsuz bir şekilde salladım. "Hayır yok. Önceliğim çocuklar benim." İmalı bakışlar attı. Önüme döndüm babamlara çay koydum. Tepsiyi Damla'nın eline tutuşturdum o da içeriye gitti. 

Bizde annemlerin yanına gidip sohbetini dinledik. Eski günlerindeki anıları dinledik. Bir an düşündüm annem hiç bunları yaşamasaydı, hiç İstanbul'a gelmeseydi nasıl bir hayatı olurdu acaba? Buradan birini mi severdi yoksa bir olay olurdu ve yine babamla mı evlenirdi?

Mezopotamya'nın KıyısındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin