Gece tüm karanlığı ve hüznüyle akademinin de üzerine çökmüştü. Pencerenin önüne kıvrılıp, yerde yatarak yıldızları izliyorduk. Artık gökyüzünde yıldızları eskisi kadar göremesem de, orada bir yerde olduklarından emindim. Kafamızda yer edinen korkunç düşünceleri atmak için uğraşıyorduk. Korku ve acı akademide bulunan herkesin dünyasını sarıp sarmalamaktaydı. Ruby de ağlamamak için zor duruyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse daha önce onu hiç bu kadar üzgün görmemiştim.
Elimi onun omzuna koyarak, "Merak etme, her şey yoluna girecek" diye bir çok kez tekrar ettim. Bütün öğrencileri sakinleştirip teselli etmeye çalışıyordum ama çoğusu ailesi için endişeliydi. Kendi üzerimde hissettiğim bu sorumluluğu nasıl adlandırmalıydım? Atalarımızdan gelen kutsal gücün bir gerekçesi mi? Yoksa sadece suçluluk duygusunu kapatmak için bir yol mu?
Özellikle küçük ve deneyimsiz öğrencilere yetişmeye çalışmaktan bitkin düşmüştük. Uzun günden sonra bile daha fazla yerde yatarak duramadım ve ayağa kalkıp koridora çıktım. Karşıdan gelen ayak sesleri köşeyi döndüğünde, Alec, tam önümdeydi. Saçları dağınık olsa da kıyafetleri ve silahları üzerindeydi. Gözlerini ovarak, "Neden uyanıksın?" diye sordu. Kafamı sallayarak "Bu durumda uyumak mümkün mü?" diye konuştum. Beni onayladı ve durumun ne kadar karışık bir hal aldığı hakkında konuşmaya başladı. Onu dinlemeye dalmışken sakin adımlarla alt kata, kütüphaneye indik.
Büyük kapıdan içeriye girince elimi havaya kaldırdım ve Alec'in omzuna koydum. Diğer elim havada asılı kaldı ve kutsal kitabı çağırdım. Raflar sarsıldı ve aralarından bir kitap yerini terk ederek hızla havalandı. Kitabın olağanüstü hızı yüzünden sarsılarak yakaladım ve bir adım geriledim. Kitabın etrafında parlayan sarı ışıklar yavaşça parıltısını yitirdi ve sarsıntı durdu.
"Bu dengeyi korumak her zaman zor olacak" dedim. Alec ve ben her zamanki yerimizi aldığımızda, en son kaldığımız sayfayı açtım. Eğer gücü bizden önce yönetenlerle konuşabilseydik, çoğu sorunu halletmiş olurduk. Geleceğimiz küflü ve eskimiş bir kitaptan daha emin ellerde olabilirdi. Ondan alacağımız bilgiler bizim için bahabiçilmezdi, fakat normal şartlarda. Bizim hayatımızda ise normal denilebilecek hiçbir şey kalmamıştı. Daha fazlasına ve en güçlüsüne, en bilgesine ihtiyacımız vardı.
Burada iblisleri hiçbir mühürlenmiş silah olmadan yok edebilmek hakkında bilgiler yazılmıştı. Bunu bir keresinde yapmıştım. Onları oluşturan büyüyü yok ederek küle dönüşmelerini sağlamıştım. Lakin bu güç sadece gölge iblisleri üzerinde işe yaramıyordu. Gölge iblisleri türünden daha farklı olan ve saf kara büyüden oluşan yaratıklardı. Onların yok etmenin tek yolu kara büyüyü çekecek birisi ve ya bir nesnedir. Alec, bu iş için özenle biçilmiş kaftandı. Sonu olmayan karanlık bir enerjiye sahipti. Saf kara büyü.
Kitabın diğer sayfalarında, Mortem'in kendi kara büyüsüyle iblis çağırabildiğini ve onu kontrol etme gücüne sahip olduğu yazılmıştı. Kara büyüden oluşan her canlı ona itaat etmeliydi. Kendi isteğiyle ve ya zorla. Lakin bu büyünün oldukça riskli olduğu ve yapan kişinin kara büyünün etkisinde kalma ihtimali olduğu da yazılmıştı. Bu Alec, için bile geçerliydi. İgnis onun yanında olmadığı sürece evren için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Peki ya ben? Zararsız olduğum söylenemezdi.
Birkaç yeni bilginin ardından, şu an bulunduğumuz durum için hiçbir yararlı bilgi bulamamıştık. Alec'e dönere, "Sence zamanı geri alabilme gibi bir gücümüz olabilir mi?" diye sordum. Alec, gülümseyerek "Bu işlerin öyle ilerlediğini sanmıyorum" dedi. Eğer tanrıdan sonra evrendeki en güçlü varlık bizsek, o zaman neden istediğimiz her şeyi yapamıyorduk? Çünki güç dediğin böyle ilerlemiyordu. Tanrının bile uyması gereken kuralları vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Mührü
FantasyRuhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz özgürlüğüne kavuşmak için bir sürü doğaüstü yolu dener. "Her gece ruhumunun bedenimden ayrılmaya ça...