***
Ben kimim? Bu dünyada, bu evrende. Gerçek benliğimi bulabilecek kadar şanslı mıyım? Zihnim farklı bilgilerin belirsiz sularında çırpınarak kalmıştı. Bu su gittikçe derinleşmeye başlıyordu. Her gün üzerine biraz daha bilgi ekleniyordu. Nereye kadar dayanabileceğimi bile bilmiyordum. Bu belirsizlik sularında daha ne kadar boğulmadan yüzeyde kalabilirdim?
Sanırım bu sorumun cevabı çok da uzak değildi. Yakında yer yerinden oynayacak ve bütün gerçekler birer birer suyun yüzeyine çıkacaktı. O zaman geldiğinde dibe batıp boğulmamak için çabalamaya devam etmeliydim. Düşündüğüm son cümleyi de defterime yazdıktan sonra ayağa kalktım. Bu defteri yazma fikrini terapistim ileri sürmüştü. Başlarda sadece bir rüya defteriydi. Uyanır uyanmaz hemen masanın başına geçer ve gördüklerimi yazardım.Böylece daha sonrasında unutma ihtimalimi aradan kaldırmış oluyordum. Sonralar bu defter sadece rüyalarıma değil, aynı zamanda günlük anılarım ve karışık düşüncelerime de ev sahipliği yapmaya başladı. Yazarak rahatladım ve bu rahatlama beni yazmaya daha da çok teşvik etti. Eskiden beni dünyadan en çok uzaklaştıran şey resim çizmek olurdu. Bu günlerde ise sadece bir kaçış planından ibaretti. Yazamayacak kadar kendimi kaybettiğim günlerde bu yolu seçerdim. Ellerim titrer ve kalemi tutamaz olurdum. El yazım anlamsız bir hal alırdı. Bu yüzden fırçamı sıkıca parmaklarımın arasına sarar ve sadece çizerdim. Bu zamanlarda çizmek, yazmaktan daha kolay olurdu. Titrek ve dalgalı çizgiler birbirlerini takip ederler ve sonunda kabuslarımın görüntüsünü alırdı. Geçen gün ise bunu istemsizce yapmıştım. Uyurgezerlik yenmeye çalıştığım bir şey olsa da, ilk kez rüyamda bir şeyler çizmiştim.
Bunun mümkün olduğunu bile bilemezdim. Karmaşık zihnim kim bilir bana daha neler öğretecekti. Hırkamı kollarımdan geçirdim ve önünü açık bırakarak odadan ayrıldım. Çizim çantamı aldım ve okula doğru yola çıktım. Dün yağan yağmurdan sonra gökyüzü açılmış ve bulutlar tamamen dağılmıştı. Havanın serinliği yine kalsa da üşütecek kadar soğuk değildi. Birkaç sokak ötede olan üniversitemin önüne geldiğimde durdum. Devamsızlık hakkımın sınırına gelmiştim. İnsanların içinde bulunmak beni her zamankinden daha fazla rahatsız ettiği için bir süreliğine okula gitmeyi durdurmuştum. Annemin ve öğretmenlerimin ısrarı sonucunda bir süre sonra geri dönmüştüm. Birkaç saniyeliğine durup binanın önündeki merdivenlerde oturan öğrencilere baktım.
Bazıları yalnız, bazıları ise kendi arkadaş gruplarıyla oturmuşlardı. Uzun süredir bu manzarayı görmemiştim. Bir zamanlar tıpkı onlar gibi normal olduğum yaşantımı neredeyse unutmuş gibiydim. Yanlarından hızlıca geçtim ve merdivenlerin sonuna geldim. Büyük ahşap kapıyı açarak içeriye girdim. Buraya ilk geldiğimde okulun giriş alanı en çok ilgimi çeken kısım olmuştu. Bu bölgenin tavanı tamamen çizimlerle kaplanmıştı. Eskiden, okulun yapılışından birkaç yıl sonra mezun olan ilk öğrenciler tarafından çizilmişlerdi. Bazıları bu çizimlerin lanetli olduğunu söylerdi. Bu söylentiler bir rivayetten ibaretti. Çizimi yapan mezunlardan birisi yüksekten düşerek hayatını kaybetmişti. Bazıları bunun kaza olmadığını ve kasıtlı yapıldığını söylüyordu. Ölen kişi hepsinden daha başaralı ve önü açık bir gençti. Bir kıskançlığa kurban gitmiş olması oldukça yüksek bir ihtimaldi.
Onun vefatından sonra çizimler durdurulmuş ve yıllar boyunca devam edilmemişti. On sene sonra bir grup genç ortak bir kararla yetkililere başvurmuştu. Yarım kalan çizimi devam ettirmek istemişlerdi. Okulun yetkilileri bunu onaylayarak doğru bir karar olduğunu düşünmüşlerdi. Olayın cereyan ettiği geceyi görseler yine de böyle bir karar verirler miydi? Öğrenciler çizim için özel merdivenlerle tavana çıkmalılardı. Fakat aralarından birinin yükseklik korkusu vardı. Sanatı için kendisini tehlikeye atmayı seçmişti. Bu resmi tamamlamak onların geleceği için çok önemliydi. İsimleri nesiller boyunca duyulacaktı. Öyle de oldu. Lanetin devamı olarak konuşuldular. Yükseklik korkusuna rağmen bu işte yer almak isteyen öğrenci de, ilkiyle aynı kaderi paylaşmıştı. Resmin tamamlanmasına son gün kala o kişi düşerek hayatını kaybetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Mührü
FantasyRuhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz özgürlüğüne kavuşmak için bir sürü doğaüstü yolu dener. "Her gece ruhumunun bedenimden ayrılmaya ça...