Nancy hançeri alıp incelerken bir yandan da "Onun ihanet ettiğini nasıl anladın?" diye sordu. Ben ise sakince, "Zor olmadı, ama bu başka bir zaman anlatabileceğim bir hikâye" diyerek silahı daha hızlı incelemesini istedim. Nancy ısrar etmedi, ama ben onun daha sonra ilk fırsatta bu konuyu yeniden dile getireceğini anlamıştım. Hançeri yere bıraktı ve iki elini de üzerine koydu. Avuçlarından dökülen peri tozları silahın üzerini sarınca bir süre sonra kayboldular. Nancy şaşkınca kafasını kaldırıp "Seni kandırmış olmalı çünkü bu silah sadece sıradan bir metalden yapılmış" dedi. Gülümsedim ve elimi kaldırıp silahın üzerine doğru tuttum. Yarattığım ilizyon oyunu hançerin üzerinden kalkınca, altında sadece sıradan bir bıçak kaldı.
Yaptığım hareket karşısında şoka uğrayarak "Beni mi deniyorsun?" diye sordu. Kafamı aşağı yukarı sallayarak "Böylesine ciddi bir konuda körü körüne güvenemezdim" dedim. Elbisemin altından gerçek silahı çıkarıp ortaya koyarken "Üstelik seninle son ayrıldığımızda yaşananlardan sonra" diye konuştum. Nancy anladığını belli etmek için yavaşça kafasını salladı ve elini açarak hançeri ona vermemi bekledi. Ben ise silahı ona vermeden önce "Gizlilik konusunda sana güvebilir miyim?" diye sordum. Kafasını aşağı yukarı sallayarak "Hayatım üzerine yemin ediyorum" dedi. Beni tamamen ikna ettikten sonra nihayet hançeri onun avuçlarına bıraktım ve bekledim.
Aynı büyüyü bu kez gerçek silaha yaptı ama tozlar bu sefer kaybolmadı. Silahın etrafını sardı ve onu tıpkı bir altın gibi parlattı. Nancy'nin gözleri tıpkı silahın rengi gibi altın rengi bir ışıkla aydınlanmaya başladı. Şaşkınca yerimde durup onu ve yaptıklarını izlemeye devam ettim. Yaptığı şey her ne ise bitince birkaç saniye durdu ve toparlandı. Ardından hançeri bana doğru uzatıp "O, doğruyu söylüyor" dedi.
"Hançer benim bile anlayamayacağım kadar eski bir maddeden yapılmış ve bu madde her ne ise, senin ruhunu oluşturan sihrin tam tersi."
Başımı salladım ve "Yani beni ve Alec'i sonsuza kadar yok edebilir?" diye sordum. Yüzü düştü ve karamsar bir şekilde "Öyle" diye cevapladı. "Silah ruhunuzdaki sihri yok ediyor ve sizin ruhunuz da büyüyle mühürlü olduğu için.." diye konuşunca o cümlesini tamamlamadan ben konuşup "Bizi tamamen öldürüyor" dedim. Kafasını aşağı yukarı sallayarak "Bu silahı yok edemeyiz, çünkü bir şekilde kendini koruyor" dedi. Kaşlarımı çatarak "Nasıl yani?" diye sordum. Hançerin kabzasını sıkıca tuttu ve "Eğer bunu şu anda yok edersek bambaşka bir yerde yeniden belirecektir" dedi. Her türlü seçenek bize karşı kurulmuş gibiydi. Adeta bir çıkmazın içine girmiştik. Geriye kalan tek seçenek ise görevimizi tamamlayıp bitirene kadar bu silahları saklamaktı. Nancy yüz ifademi inceleyerek "Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu. Hançerlere baktım ve tekrar ona dönerek "Bunları hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir yere saklayacağım" dedim. Bir şey söylemedi ve sadece kafasını sallamakla yetindi. Ardından ayağa kalkıp "Geri dönmeliyiz" diye konuştu. Onu onayladım ve arkasından yürüdüm. Kafamın bir köşesinden şüpheli bir ses konuşup 'Nasıl bu kadar değişmiş olabilir?' diye sorgulamaya devam etti.
Sanki sırtımdan vurmak için fırsat kollayan o kız gitmiş ve yerine bambaşka birisi gelmişti. Belki de sadece bir numaradan ibaretti. Her iki ihtimalde de tedbirimi önceden alarak bekleyecektim. Geri kalanını ise sadece zaman gösterirdi. Silahı sakladığım yeri Alec ve benden başka kimseye söyleyemezdim. Bu yüzden şimdilik Nancy ile benim aramda olan sır bölünmesi sona ermişti. Tek bir kelime bile etmeden tekrar aşağı inip kalabalığın arasına karışırken bile, sadece bana son bir bakış atarak kendi arkadaşlarının yanına doğru ilerlemişti. Ben ise doğrudan kendimi Alec'in yanında buldum ve sabırsız bir şekilde konuyu ona anlattım.
Normal şartlarda bu kadar ciddi ve gizli bir konuyu burada konuşmamamız gerekirdi ama Alec bu konuda o kadar endişeliydi ki, onu daha fazla bekletmeden söylemiştim. Ama bütün bu zaman boyunca Ruby gözlerini uzaklarda bir noktaya dikmiş bir halde oturmuştu. Ben onu izlerken Noah yanımıza gelip "Siz ne hakkında konuşuyorsunuz?" diye sordu. Bir anlığına telaşa kapılıp kelimelerimi seslendiremedim. Alec beni idare edip, "Bundan sonra yapacaklarımız hakkında genel konular, bilirsin işte" diye cevapladı. Noah ikna olarak yanımızdan gittiğinde tekrar Ruby'e baktım ve "Bir şey daha saklıyor" dedim. Alec elini çeneme koyup yavaşça kendine doğru çevirerek "Emin misin?" diye sordu. Onu o kadar dikkatli izlemiştim ki, Alec bile tuhaflığı anlayıp ona daha fazla bakmamam için kafamı çevirmişti. Bizden başka kimse bu garip durumu anlamamalıydı. "Adım gibi eminim," dedim. Alec başını tamam der gibi salladı, sonra fikre kendini alıştırmak istermişçesine ellerini saçlarının arasından geçirip derin nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Mührü
FantasyRuhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz özgürlüğüne kavuşmak için bir sürü doğaüstü yolu dener. "Her gece ruhumunun bedenimden ayrılmaya ça...