Damarlarımda hala daha ailemi öldüren kadını görmenin şoku ve ürpertisi mi akıyordu, yoksa kafamda dolanan şeylerin hepsi birer halüsinasyon muydu? Bunu bilemezdim ama bütün gün bitkin haldeydim. Sabah saatlerinin büyük bir bölümünü uyumuştum; öğle yemeğinde çok az yemek yedim ve Alec'le bile çok az konuştum ki, bu alışılmadık bir durumdu. Öğle yemeğinden sonra oturma alanına geldim ve boş boş pencereden dışarısını izledim. Öğleden sonra Alec, yanıma gelip tüm bu saatler boyunca sessizce yanımda oturdu. Bir ara kafamın dağılması için bana kitap bile okumuştu. Akşama doğru hava kararmaya başlamışken kafamı çevirdim ve Alec'e baktım. Bütün bu saatler boyunca sabırla sessizliğini korumuştu. Ben sorunumu dile getirene kadar sormamış ve ısrar etmemişti. Bu bekleyişinin ardından aklımdaki düşünceleri onunla paylaşmak istedim.
"Dün gece, onu gördüm" dedim.
Saatler sonra ilk kez konuşmam onu bir anlığına şaşırtmıştı. Daha sonra kendini derhal toparlayıp, "Tam olarak kimi gördün?" diye sordu. Ruh halimi bu kadar değiştirmeyi başaran kişiyi merak ediyor olmalıydı. Ben cevap verene kadar aramızda tuhaf bir sessizlik oluştu. Dudaklarımı zar zor aralayıp fısıltıyla "Abel" diyebildim. Alec'in kolumda olan eli buz kesti ve ardından gözleri endişeyle sonuna kadar açıldı. Elimi tutup, "Ama daha önce onu hiç görmedin. Nasıl tanıyabildin?" diye konuştu. Sorduğu sorunun cevabını içten içe bildiğini ama buna inanmak istemediği için sorduğunu hissedebilmiştim. Ona beklediği cevabı veremeyecek olsam da, "Onu hissettim Alec, kafasındaki kin ve intikam duygusunu, bedenindeki gücü hissettim" dedim.
"Onu gördüm ama ardından bayılmışım" dedim.
Alec, şaşkınca bana bakarak tek kaşlarını çattı. "Dün gece odaya geldiğine yemin edebilirim" dedi. Durum iyice çıkılmaz bir hal alırken konuşmaya devam edip, "Aranızda ne konuşma geçmişse eğer, hafızanı silmiş olabilir" dedi. Yavaşça başını çevirip sessizce dışarıyı izledi. "Ya şimdi?" dedim. Başını salladı ve "Neler olacağını bekleyip göreceğiz" diye konuştu. Uzunca bir süre sessizlik oldu ve her ikimiz gözlerimizi boşluğa diktik. Alec, içine derin bir nefes çekti; bu ona acı veriyormuş gibiydi. Omzunu asabi bir tavırla ovuşturdu. Başını yana doğru eğdi, tatlı bir gülümsemeyle bana baktı. Dudaklarıma eğilip küçük bir öpücük bıraktıktan sonra, "Hepsini halledeceğiz" diye konuştu. Şüpheli bir şekilde "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" diye sordum. Kafasını sallayarak tekrar dudaklarımızı birleştirdi ve "Çünkü bize güveniyorum" diye yanıtladı. Elim istemsizce onun yüzünde dolaşmaya başlamışken, arkamızdan gelen bir öksürük sesiyle geri çekildim. Alec, eliyle gitmesini işaret ederek, orada duran kişiye "Daha sonra gel" dedi. Elimle göğsüne vurarak "Kaba" diye sitem ettim. Alec, gülerek yüzünü uzaklaştırdığında beni kolunun altına çekti ve gelen kişiye baktı.
Ruby, kollarını göğsünde birleştirip sakince köşede beklerken yanımıza doğru yürümeye başladı ve "Romantik anınız bittiyse sizi toplantı salonuna alalım lütfen" diyerek yanımızdan ayrıldı. Alec, alaycı bir tavırla gülerek "Neydi bu şimdi?" diye sordu. Şaşkınca omuzlarımı silkerek "Bilmiyorum" dedim. Herhalde hala daha ailesinin şokunu atlatamamıştı ve bunu bize yansıtıyordu. Alec, durumu anında unutarak ayağa kalktı ve elimi tutarak benimle birlikte yürümeye başladı. Toplantı salonuna geldiğimizde, içimi dün gece Abel'i gördüğüm zaman hissettiğim ürpertinin aynısı kapladı. Garip olan hiçbir şey görmemiştim, duymamıştım ama biliyordum. Odada yalnız değildik. Zihnimin ufak bir kısmı durumu diğer öğrencilere anlatmam için adeta çığlık atıyordu. Ondan sonra ne yapacağımı bilmiyordum ama her şeyi içimde tutup gizli yaşamaktan daha iyiydi. Öylece yerimde dikilmeye devam ettim. Noah, kolumdan tutup beni kanepeye çekene kadar hareket bile etmedim. Oturup bekledim.
Cesaretimi toplamayı bekledim. Bazen beş dakika insana çok uzun bir süre gibi gelirdi. Bakışlarımı tavanda duran büyük lambaya ve etrafında süzülen siyah sis bulutuna çevirdim. Abel, dün gece beni öylesine sinsice, yakalamıştı ki, şu ana dek tam anlamıyla fark etmemiştim. Dudağımı ısırıp odaklanmaya ve zihnimdeki çaresizlik hissini atmaya çalıştım. Gözlerimi yumdum ve hissetmeye çalıştım. Duyduğum şeyler oldukça normaldi; Kendi kalp atışım ve sadece diğer öğrencilerin sesleri. Abel buraya nasıl girdi? Sınırlarda mühürler olmalıydı. Nasıl onları geçmişti ki? Sakin kal! Düşün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Mührü
FantasyRuhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz özgürlüğüne kavuşmak için bir sürü doğaüstü yolu dener. "Her gece ruhumunun bedenimden ayrılmaya ça...