Uyandığımda karanlıktı, başım yumuşak yastığa neredeyse gömülmüştü. Pencerelerdeki ışıktan şehrin üzerinde şafağın sökmek üzere olduğu anlaşılıyordu. Bir yanım her ne kadar Kalkman gerek! dese de gözlerim yeniden kapandı, uyku tekrar bedenimi ele geçirirken en son olanları hatırladım ve hızla ayağa kalktım. Dün sözde burayı gezerek en kısa sürede alışmaya çalışacaktım ama her nasıl olduysa Noah, ile o odada konuşmamızdan sonra bitkin düşmüştüm.
Zihnim ve bedenim buraya ve öğrendiklerime bir türlü alışamıyordu. Elimi alnıma koydum ve eskiden her gün sızlayan baş ağrımın gittiğini fark ettim. Günün benim için güzel başlamasının sevinciyle etrafa baktım ve üzerime giyinecek bir şeyler aradım. Fazlasıyla kirlenmiş giysilerim ve bedenim artık beni rahatsız etmeye başlamıştı. Uyandığım büyük ve geniş odanın içinde gezinerek banyoyu aradım ve sonunda bularak beklemeden kendimi suyun ferahlatıcı etkisine bıraktım. Fazla uzun sürmeyecek banyo molasından sonra odaya geri döndüm ve ahşap duvarda asılmış kağıdı inceledim. Üzerinde yemek ve ders saatleri yazılıydı.
Yemek vaktine kadar biraz zamanım vardı. Kendimi toparladım ve kutunun içindeki mektubu açmaya karar verdim. Geçmişimden daha fazla kaçamazdım ve bu sadece kendimi kandırmak olurdu. İçimdeki korkuyu bastırarak elimi masanın üzerindeki kutuya yönelttim. Parmaklarımın ucuna değdirerek yukarı çıkardım. Mektubu daha açmadan cevaptan çok soruyla karşılaşacağımdan emindim.
"Jean"
Gerginlikten nefesim kesilecek gibi oldu. Hiç bilmediğim ailem bana mektup yazmıştı. Varlığını bile birkaç gün önce öğrendiğim insanlar. Cesaretimi toplamam biraz zaman aldı. Başparmağımı titrek el yazısının üstünde gezdirdim, sonra zarfı açıp içindeki dosya kâğıdını çıkardım. "Benim sevgili güzel kızım" diye başlayan mektubu okurken kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
"Bu mektubu okuyorsan, artık büyüdün ve çok özel bir kadın oldun demektir. Sizi bulamaması için o kadar çok çalışmıştık ki. Sizi terk ettiğimiz için özür dileriz, bunu söylememizin faydasız olduğunu biliyoruz ama başka çaremiz yoktu. Çok geçmeden nedenini siz de anlayacaksınız, bunun için de özür dileriz. Elindeki kutunun sana akademiden verilmiş olduğunu tahmin ediyorum; şimdilik size tek söyleyebileceğim, bir an önce kendizi savunmayı öğrenmeniz gerektiğidir. Bizim karşı karşıya kaldıklarımızla sizin de yüzleşeceğinizi biliyor olmak içimizi acıtıyor. Sizi çok seviyoruz, Jean. Ve özür dileriz. Her şey için."
Mektubu okumayı bitirdiğimde korkudan ve acıdan kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi atıyordu, tüylerim elektrik verilmiş gibi diken diken olmuştu. Pencereye gidip perdeleri aralayarak bir kat aşağıdaki bahçede duran çocuklara baktım. Burada olmasından başka olağandışı bir şey yoktu. Ellerimle kollarımı ovuşturdum. Geriye sadece hayal meyal birkaç anı kalmıştı. Ailemin bu yazılı kelimeleri söylediğini neredeyse kulaklarımla işitmiş gibiydim. Yumuşak ve sevgi doluydu.
O an farkına vardım ki, bu yıllardır kendi kendime uydurduğum binlerce anıdan biri değildi, gerçek bir anıydı. Kalbim acıyla burkuldu, boynumun arkasına saplanan zonklamadan baş ağrımın tutacağını anladım.
Onca yıl bilinçsizce yaşamıştım...İyi niyetleri yüzünden öldürülmüşlerdi.
Bir anda öfke göğüs kafesime sonra da kollarıma doğru yayıldı, ama içimden geldiği gibi çığlık atmak yerine altdudağımı ısırdım ve yumruğumu sıktım. Mektubu kutunun içine geri koydum ve çantamı alarak odadan ayrıldım. Uzun koridoru inceleyerek merdivenlere doğru yaklaştım. Köşeyi dönmek için bir adım attım ama sert bir gövdeye çarptığımda bir adım geriye doğru sendeledim. Kafamı kaldırıp çarptığım kişiye bakmak istediğimde onunla karşılaştım. Üzerini düzelttiğinde ben de mahcup bir şekilde ellerimi birleştirdim ve "Kusura bakma, biraz dalgınım" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Mührü
FantasyRuhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz özgürlüğüne kavuşmak için bir sürü doğaüstü yolu dener. "Her gece ruhumunun bedenimden ayrılmaya ça...