BÖLÜM 22: "Manipülasyon"

438 43 2
                                    

Tenimin üzerinden süzülen su damlalarına serin esintiler eşlik ediyordu. Kıyıya çıkınca omuzlarıma yüklenen geçmişimin ağırlığını daha çok hissetmeye başlamıştım. Artık her şeyi biliyor ve hatırlıyordum. Alec gözlerimin önünde duruyordu, fakat benim Alec'im değildi. Aynı bakış, aynı duygu ve his yoktu. Kaybetmiştim. Onu kaybetmiştim. Bizi hatırlamak bile istemiyordu. Lendor en başından hamlesini yapmış ve onun aklıyla oynamıştı. Adımlarımı yere basınca zar zor başımı kaldırdım. Lendor'un adamları diğerlerini kollarından tutmuş yürümeye zorluyorlardı. Adamları arabaya doğru yöneldiklerinde Noah başını yana doğru çevirdi ve bize baktı. Alec ona bakmasa da ben gözlerimi Noah'ın üzerinden çekememiştim.

Fıldayışım dudaklarımın arasından çıkıp, serin rüzgarla sarmalandı. "Noah.." dedim umutla. Birkaç saat öncesine kadar benim için yabancı olduğunu düşündüğüm kişi aslında öz kardeşimdi. Anılarımızın silinmesi, bu zihin oyunu bizi derinden sarsmıştı. Noah'ın bakışları gözlerime değince kaşları kıpırdandı ve dudakları yana doğru kıvrıldı. Bu ifadeyi biliyordum. Hatırlamasa bu gülümsemeyi yapamazdı. "Kardeşim" dedi kısık bir sesle. Sesini duyamasam da ihtiyaç duyduğum o sözcüğü dudaklarında okuyabilmiştim. Yerimde kıpırdanınca Alec kolumu sıktı ve "Kıpırdama, gidiyoruz" dedi. Başını çevirdi ve Lendor'un gelişini izledi. Ellerini önünde birleştirdi ve yavaş adımlarla ilerledi. Gülerek, "Burada benim soyumdan gelen tek bir kişi var" dedi Alec'i gösterip.

Alec sırtını dikleştirdi ve başını hafifçe öne doğru hareket ettirdi. Ona böyle davranmasından gurur duyuyor gibiydi. Ardından Lendor yeniden bize doğru döndü ve "Kirli soydan gelseniz bile hepinizin gücüne ihtiyacım var" dedi. Arkasını dönüp yanımızdan uzaklaşırken "En azından bir süreliğine.." diye mırıldanarak konuştu. Alec kolumu çekiştirmeye başladı ve arabaya doğru yürüdü. Adamlar diğerlerini yürümek için zorladıklarında çaresizce boyun eğmeye devam ettim. Alec elini boynuma koydu ve bastırarak eğdi. Arabaya bindiğimde önce bileklerimi bağladı ve ardından kemerimi takarak kendi koltuğuna geçti. Yolculuk boyunca tek kelime etmese de bakışları aynısını söylemiyordu. Merak ettiğini biliyordum. Neyi hatırladığımı, ona verebileceğim bilgileri...

Bütün bunlara rağmen asla sormazdı. Bir yıla yakındır onu görememiş ve dokunamamıştım. Evrenimden, halkımdan, ailemden ve sevdiğim adamdan koparılmıştım. Aylar sonra yeniden karşılaşsak bile onu tanıyamamıştım. Şimdi ise her şey daha farklıydı. Alec daha farklıydı... Eskisi gibi bakmıyor ve hissetmiyordu. Belki de anılarının geri gelmesi hiçbir şeyi değiştirmezdi. Belki de çoktan kendi hırslarının kurbanı olmuş ve kendini hizmetine adadığı adamın kölesine çevrilmişti. Gözlerimi onun üzerinden ayırmadan yol boyunca izlemeye devam ettim. Sağ gözümden yanağıma doğru süzülen yaşı hissetsem bile bağlı olan bileklerimi kaldırıp silmeye yeltenmedim. Araba durdu ve Alec elini direksiyondan çekip bana döndü. Başını yana doğru çevirdiği anda kafamı eğdim. Pencereden dışarıya baktım ve yüzümü görmesini engelledim.

Elini uzattı ve çeneme dokunarak hafifçe sıktı. Başımı çevirdi ve dikkatli bakışlarla yüzümü inceledi. "Anılarında sana acı verecek bir şeyler mi gördün?" diye sordu. "Evet" dedim zorlanarak. "Anlatabilirsin" dedi kendi kemerini çözerken. "Seni gördüm ve bu bana acı veriyor" dedim saklamaya çalışmadan. Belki de bu şekilde onu hatırlamaya ikna edebilirdim. "Bu imkansız" dedi. Bileğime uzandı ve ipi açmaya başladı. Başını önüme doğru eğdiği için dalgalı saçları ara sıra yüzüme değiyordu. "Gıdıklanıyorum" dedim kafamı geri çekerken. "Neden?" diye sorarken başını aniden yukarı kaldırdı ve yüzüme baktı. Aşağıdan yukarı bana bakarken dudaklarının kenarı hafifçe kıvrılmıştı. Bu görüntüyü bir saniyeliğine yakalayabilmiştim. "Saçların burnuma sürtündü" dedim gözlerimi kısarak.

Gülümsedi ve ipi açarak arka koltuğa attı. Geri çekilip arkasına yaslandı ve diğer arabaların bize yetişebilmesi için bekledi. "İmkansız değil" dedim başımı geriye yaslarken. Aynısını yaptı ve arabanın ön penceresinden dışarıdaki karanlığı izledi. "Ne?" diye sordu mırıldanarak. "Anılarımda seni görmem imkansız değil" dedim yeniden. Islanan kıyafetlerim iyice bedenime yapışıp üşümeme sebep olurken istemsizce titredim. Kollarımı iki yanıma sardım. "Ben de birkaç anımı gördüm. Hepsi çocukluğuma aitti ve hiçbirinde sen yoktun. Noah hep yanımdaydı ama sen yoktun. Eğer gerçekten onun kardeşi olsaydın seni bilirdim" dedi. Alec arka koltuğa uzandı ve bir hırka alarak bana doğru uzattı. "Hasta olursan işimize yaramazsın" dedi çekinmeden. İtiraz etmeye bile gerek duymadan hırkayı aldım ve giyindim.

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin