Kasabadan döndükten sonra kütüphanede yaptığım araştırmada pek bir şey öğrenemedim. Yaralanmamı ve saatlerce baygın kalmamı umursamadan aceleci davranmıştım. Yaşadığım dehşetengiz olay hakkında pek bir bilgim yoktu. Hepsi büyük bir ustalıkla saklanmış gibiydi. Faydasız arayıştan sonra sırtımı pencere önündeki kanepeye yaslayarak, dışarıda şırıl şırıl akan yağmuru izledim. Yankıları kütüphanenin derinliklerinde kayboluyordu. Donuk bakışlarla camdan dışarıyı süzdüm ve kendi kendime fısıltıyla konuşarak, "Gücümü gerekmedikçe kullanmayacağım. İnsanlara fazla yaklaşmamam gerek. Bu gizemi çözmeden durmayacağım" diyerek sustuğumda, kapının önünden bir ses benimkini devam ettirdi. "Yapılmaması gereken amma çok şey sıraladın" dedi Alec.
"Aynen öyle" diyerek kafamı salladım.
Yanıma gelip beni kolları arasına almadan önce "Yeni bir şey hissediyor musun?" diye sordu. Ani değişimi beni şaşkına çevirmişti. Son günlerde birbirimizden çok uzaklaşmıştık. Her gün yan yana gelen ama aralarında duygusal bir uçurum olan iki yabancı. Yüzüne bakarak, "Henüz hissetmiyorum ama yakında olacağını düşünüyorum" dedim. İçimi ürkütücü bir hiss doldurdu. Zihnim bulandı ve sezgilerim kontrölü ele geçirdi. Oturduğum yerden aniden kalktığımda Alec de, hemen arkamdan ayaklandı.
Kapıyı açtım ve koridor boyunca ağır ağır merdivenlere doğru yürüdüm. Orayı aydınlatan ışık geriye kalan karanlık yerleri hafifçe aydınlatıyordu. Attığım bir adımdan daha sonra Alec, "Bir şey mi duydun?" diye sordu. "Evet" dedim. Şaşkınca bakarak ne duyduğumu sordu. "Hafif bir adım sesi. Gelip gidiyor. Çok belli belirsiz, nereden geldiğini anlayamıyorum" dedim. Alec, eliyle alt katı gösterip "Merdivenlerin dibinde olabilir" dedi.Burada yaşayıp eğitim gördüğüm zamanlarda öğrendiğim şeylerden birisi şu ki, gölgelerin peşine düştüğünüzde, en basit şeyler bile büyük önem taşırdı. Sesler kesildiğinde elimi zemine koydum ve kaynağını bulmaya çalıştım. Etrafta garip görünebilecek hiçbir şey yoktu. Alec, omuzlarımdan tutarak beni eğildiğim yerden kaldırdı. "Bu kadar yeter, gitmeliyiz" dedi. Sinirle konuşarak, "Bırak beni! Burada gerçekten bir gariplik var" dedim. Kafasını iki yana sallayarak, "Gereksiz ısrarcılık" diye homurdandı. Bileğimde duran elini çekip, "Öyleyse git ve beni yalnız bırak" dedim. Bir elimi belime götürdüm ve diğer elimle Ruby'nin gücümü kontrol etmem için tasarladığı kolyeye dokundum. Kasabada yaşanan güç şöleninden sonra bunu bir tür önlem olarak kullanmıştık. Kolye sayesinde sadece kısık düzeyde güç kullanımı sağlıyordum. Kontrolü kaybetmemek adına en iyi seçim bu olmuştu. Belki kolyeyi çıkarırsam bu sesin izini o kadar kolay bulabilirdim. Alınmaya değer bir risk miydi?
Parmak uçlarım hem buz kesmişti, hem de ter içindeydi. Elim kolyenin soğuk metaline dokunur dokunmaz, solumda bir kıpırtı hissettim. Gözümün ucuyla köşede siyah bir silüetin durduğunu gördüm. Bıkkınlıkla kafamı salladım ve tekrar baktım. Koridoru aydınlatan kısık ışıktan başka hiçbir şey yoktu. Öne doğru dönüp attığım ilk adımda çığlık atmak zorunda kalmıştım. Birden tüm koridorun ışıkları kesildi. Üstüme doğru kemikli ellerini öne uzatmış bir gölge ilerledi. Etrafımızı buz gibi bir hava akımı sardı ve beni merdivenlere doğru itti. Tam en üst basamakta tökezledim ve geriye doğru sendeledim. Çaresizlikle gözlerimi kapattığımda Alec'in eli bileğimi sardı ve beni kendine doğru çekti.
Yüzüm tişörtüne yaslandı ve ortamdakı buz gibi havayı dağıttı. Hızlanan kalp atışlarımı düzene sokacak kadar rahatladım. Kendimi tamamen ona doğru yaslayıp titredim. Kollarını belime sardığında "Neler oluyor?" diye şaşkınca sordu. Muhtemelen gördüğüm halüsinasyonları ve ya bu şeyler her neyse benden başka hiç kimse göremiyordu. Kasabadan döndüğümüz günden bu yana sürekli kabuslar ve gölgeler görüyordum. Günlerdir kaldığım uykusuz saatler yüzünden iyice delirmiş ve çaresiz durumda kalmıştım. Göremediğim ve dokunamadığım şeylerle savaşamazdım. Ben dahil, hiç kimse bunu yapamazdı. Alec, elimi tutarak odasına doğru yürüdü ve "Bu gece benimle kalsan iyi olur" dedi. Son günlerde bir saat bile düzgünce dinlenmem ve uyuyabilmem için kendini nasıl yıprattığını görebiliyordum. Noah'ın ise ondan geri kalır yanı yoktu. Şehrin diğer ucuna giderek her türlü bilgiye ulaşmaya çalışıyordu. Lakin hiçbir sonuç bizim için çıkış olamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Mührü
FantasyRuhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz özgürlüğüne kavuşmak için bir sürü doğaüstü yolu dener. "Her gece ruhumunun bedenimden ayrılmaya ça...