Üç ay sonra...
***
Büyük kayboluşun ardından bu sürece alışmak ve kabullenmek için bir süre zaman geçmişti. Üç ay içerisinde her gün araştırma yaparak bu olayı geri çevirmeye ve düzeltmeye çalışmıştık. Lakin hiçbir kaynak bizi sorunumuzun çözümünün yakınına bile getirememişti. Değişen tek şey vardı. Yetişkinlerin yokluğunda oluşan işletim boşluklarını zamanla doldurarak düzene sokmuştuk. Aynı zamanda Alec ve ben, her gün düzenli çalışarak gücümüzün kontrolünü büyük bir ölçüde ele almayı başarmıştık. Artık hayal ettiğim her şeyi eskisinden daha kolay yapabiliyordum.Kasabadaki iblis saldırıları büyük bir ölçüde artmıştı. Şehrin koruyucuları kaybolduktan sonra bölge savunmasız kalmıştı. Alec ve ben bu tür durumlarda kısa sürede müdahele etmeye çalışıyorduk. Fakat bu sorun sadece ikimizin baş edebileceği kadar kolay değildi. Küçük yaşlardan bu görevler için yetiştirilen savaşçılar direnişe geçmişlerdi. Düzenli kurulmuş ekipler farklı bölgeleri muhafaza ediyorlardı. Gezginler ise farklı boyutlara ve gezegenlere yolculuk ederek, sorunumuza çözüm bulmayı hedeflemişlerdi.
Büyücülerin de diğerlerinden geri kalır yanları yoktu. Büyücü meclisinin başında duran Astrid, usta bir şekilde yönetimi ele almıştı. Neredeyse tüm gün araştırma yapıyorlardı. Binlerce yıllık büyü kitapları ve kayıp ruhların yardımlarını almayı denemişlerdi. Bir grup deneyimli büyücü ise bölgenin güneyine doğru yol almış ve kadim büyücülerin eski yaşam yerlerine gitmişlerdi. Bu yolculuk bizim için büyük bir umut kaynağı olacaktı. En kadim büyücülerin kitaplarını bulursak, bundan yardım alabilirdik.
Kaybolanları geri getiremesek bile, yaklaşan savaşın önünü kesmemize yardımcı olabilirdi. Bizim üzerimize düşen iş ise bölgeyi korumaya almaktı. En az zararla gölgeleri geri püskürtmek ve görevimizi yapmak. Eskiden iblislerin varlığını bile bilmezken, şimdi ise neredeyse her gün iblis avlıyordum. Her türden iblis görmüş ve öldürmüştüm ama bu bize asıl baş düşmanımızı bulmak için tek bir ipucu bile vermemişti.
Kuzey bölgesine yapılan bir savunmanın içindeydik. Sabahın erken saatlerinden buraya gelmiş ve etrafı gözetlemeye başlamıştık. Büyükçe bir evin çatısında yatarak sessizce bekliyordum. Görev ekibine Alec, Adrian, Sera ve ben dahildik. Sera, kurt formuna bürünerek orman tarafını kolaçan ediyordu. Adrian ise ana yoldan sorumluydu. Alec, sokak aralarını kontrol ederken, ben de yukarıdan ona öncülük ediyordum. Yaklaşık üç aydır yaşam olmayan bu evler gölgelerin, iblislerin ve ruhsuzların meskeni haline gelmişti. Evlerde bulunan mühürlü silahları ve onların işlerine yarayabilecek şeyleri toplamaya çalışsak ta mümkün değildi. Bütün bir gezegeni kontrol altına alamazdık.
Alec, köşeyi dönmeden önce iletişim kürelerini kullanarak kulağına fısıldadım. Atacağı adımı havada asılı kaldı ve yavaşça geri çekildi. Köşenin biraz ilerisinde bulunan evden birisi çıkıyordu. Görünüşü oldukça sıradan ve insanımsı olsa da, ten renginin cansızlığı buradan bille belliydi. Ruhsuzlardan biriydi. Onlar kendi ruhlarını Abel'e teslim ederek yurtlarına ihanet etmişlerdi. Efendileri kaybolduğunda ise kimse onları geri istememişti. Kimse ikinci bir ihanete maruz kalmak istemezdi. Zamanla bedenleri bu yükü taşıyamadığı için solmuş ve bitkin düşmeye başlamıştı. Yaşayan ölüden bir farkları yoktu.
Adam evden çıkınca tedirgin bir şekilde etrafına bakındı. Ardından cüppesinin altında duran bıçağını sıkıca kavradı ve sırtını dikleştirdi. Tekrar fısıldadım ve "Alec, seni farketmiş gibi görünüyor" dedim. İlk birkaç saniye ses gelmedi ve sadece düşmanını izledi. Ardından köşeden görünmeden yayını gerdi ve kendini hazırladı. Endişeli ve bir kızgın bir şekilde konuşup, "Yapma" dedim.
"Kaç kişi olduklarını bilmiyoruz."
Uyarım ona yetmemiş gibi hiçbir tepki vermedi. Oku fırlattı ve adamı omzunun arkasından vurdu. Öldürücü bir vuruş değildi, çünkü biliyordum, Alec isteseydi onu öldürürdü. Mesafe ve heyecanı onun isabet ettirmesini engelleyemezdi. Adam omzuna yediği darbenin şokundan sonra hızla evin kapısının arkasına sığındı. Alec, köşeden çıkmak istedi ama bu sefer ben ayağa kalkarak çatıdaki yerimi açığa çıkardım. "Alec, yerinde kal!" diye bağırdım. Kısa bir şekilde arkasını döndü ve benimle göz göze geldi. Bakışları karardı ve ardından "Birbirimize emir vermeye mi başladık?" diye konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Mührü
FantasyRuhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz özgürlüğüne kavuşmak için bir sürü doğaüstü yolu dener. "Her gece ruhumunun bedenimden ayrılmaya ça...