BÖLÜM 15: "Gizlilik"

4.9K 455 12
                                    

Alec'in yaptığı inanılmaz güç gösterisi hepimizi şok etmişken, olduğum yerde kalakaldım. Şaşkınca ona bakıp "İyi misin?" diye sordum. Bunca olan şeyden sonra sesimin nasıl bu kadar sakin çıkabildiğini merak ediyordum. Bacaklarım o kadar dermansızdı ki, ayağa kalkabildiğime bile şaşırmıştım. Alec, titreyen elimi tuttuğunda diğer eliyle bileğimi kavradı ve benim ona yaslanmamı sağladı. Damarlarımda dolaşan kara büyü her zerremi delip geçiyormuş gibi bir hiss bırakıyordu. Alec'le tenimizin değdiği her yerden parlak bir ışık yükseldi. Işık sönerek gecenin koyu siyahına büründü ve damarlarımın içinden akarak onun bedenine doğru yol aldı.

Eldivenlerini yine çıkarmıştı. Bir şekilde gücünü engellemek için kullanıyor olmalıydı. Onsuz bana dokunduğu ikinci seferdi. İlkinde ölüme bir adım daha yaklaştığımı sanmıştım. Şimdi ise tam aksine beni hayata döndürmüştü. Gücüm ve direncim yavaş yavaş geri gelmeye başladığında kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Neden beni bu kadar etkiliyor?" diye sordum. Derin bir nefes alarak kafasını salladı ve "Bunun sayesinde kara büyüye bağışıklığım var" dedi. Ellerini açtı ve avuç içlerini gösterdi. Siyah sıvı damarlarında dolaşıyordu.

"Neyin sayesinde?" diye sordum. Bakışlarını ellerinden ayırdı ve başını kaldırdı. "Mortem" dedi.

Onun mührün diğer taşıyıcısı olması gerçeğini içten içe kabul edememiştim. Kendi ağzından duysam bile yetmemişti. Kalbim ve ciğerlerim yaşadığım dehşet nedeniyle zorlanıyordu. Salonun devasa kapısının önünde durup soluklandım, göğsüm hızla inip kalkıyordu. Alec, kendime gelmem için yanı başımda dikilirken "Daha önce hiç böyle bir şey yaptıklarını görmemiştim" dedi. Bu durumun olmasına hepimiz şaşırmıştık. Akademinin her tarafı özel mühürlerle çevrelenmiş ve daima korunuyordu. Ağzımdan küçük, alaycı bir kahkaha çıkacakken gırtlağımda sert bir sese dönüştü. Evet. Ben de böyle bir şey görmemiştim.

Ellerimi belime koydum, başımı arkaya atıp bağırmak istiyordum, ama sessizliğimi koruyarak sadece durumun düzelmesini bekledim. Odanın diğer ucunda kalan iblisler durumun onların yararına gitmediğini anladıkları zaman savaşmayı bırakarak, adeta siyah bir dumana dönüşüp yok oldular.

Noah koşarak yanımıza geldiğinde, daha nefes alış verişlerini düzene sokmayı başaramamıştı. Nancy, bir kenara sinmiş ve olayın şokunu atlatmaya çalışıyordu. Neden gücünü kullanmak istemediğini düşündüm. Gücün onda olmadığı gerçeği gün gibi ortadaydı. İşte bu benim lanetlenmiş mirasımdı. Bana ait olan şey buydu. Bir an olsun gücün benim içimden gidip, başka birine geçtiğini sandım ama doğrusunu söylemek gerekirse bu duygu içimde farklı hisleri uyandırmıştı. Gücün bende olmasına kızıyor, hatta nefret ediyordum ama bu konu benim neyi istediğimden çok daha öteydi.

Buraya gelen iblisler ve onları çağıran her kimse, mühür sahiplerini almaya gelmişlerdi. Nancy, kendisi bile bilmeden herkese iyilik yapmıştı. Yüzyıllar sonra evrene sunulan bu yakıcı gücün sahiplerinin rehin alındığını düşünmek bile felaket olurdu. Herkesin kurtarıcıları olmaları gereken, iki deneyimsiz savaşçı. Ben ise savaşçı aldına layık bile değilim. Sadece bir insanım.

"Eee?" diye sordu Alec, yavaşça soluklanarak. Nihayet kendini toparlayabilmişti. "Onun enerjisini çekmeyi nasıl başardın?" diye sordu. Şüpheli bir şekilde yüzümü inceledi. Neredeyse emin gibiydi, fakat benim ağzımdan duymaya ihtiyacı vardı. Kafamı iki yana sallayarak "Bilmiyorum, sadece önsezilerime kulak verdim ve serbest bıraktım" dedim. Sesimde dehşet ve gizem saklıydı. Gerçekten bunu nasıl yaptığımı bilmediğim için yalan söylemiş sayılmazdım. Sakladığım tek şey, İgnis'in bende olduğunu bilmemdi. Konuşmayı uzatmamak için yanından ayrıldım. Ruby de soluklanarak bana yetişti, Sera'nın kolunun altında girmiş yürümesi için destek veriyordu. 

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin