BÖLÜM 17: "Mortem'in Laneti"

5.5K 536 162
                                    

Zaman kavramını yitirdiğimiz birkaç saniyenin ardından Alec eliyle yanağımı okşamaya devam ederken, "Neden yaptın?" diye sordum. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Tam karşımda durmuş ve sanki bütün koruma engellerini yıkmış, tam anlamıyla başka biri oluvermişti. Gözlerinin içine bakarken, bir daha yanıldığımı görme fırsatı buluyordum. Ona kendini ve asıl kimliğini belli etmesine fırsat vermeden çok erken yargılamıştım. Karşısında donup kalmıştım. Alec, gülümsedi ve tekrar elimi tuttu.

Bulutların dağılmaya başladığını gördüğünde tekrar bana doğru eğildi. Eldivenini tuttu ve çıkardı. Nazik dokunuşunu ilk önce yüzümde hissettim. Başparmağıyla alt dudağıma dokundu ve sanki kendi güvenli alanını belirlemeye çalıştı. Nefesi yüzüme vurduğunda ileriye doğru uzandım. Bir elim omuzunda durmuştu. Diğerini öne doğru uzanırken yüzüne koydum. Dudaklarımız birbirine değdiğinde duraksadım.
Belki de sadece gücü kullanmak için yapmıştı. Fakat bakışları ve şefkatli dokunuşu da bir amaç uğuruna olmazdı.

Verdiği duyguların sahte çıkması neredeyse imkansız gibi hissettiriyordu. Duraksadığımı hissettiği anda elini belime koydu ve vücudumu kendisine doğru çekti. Dudakları narin bir ritimle hareket etmeye başladı. Sakin bir melodi eşliğinde dans ediyormuş gibiydiler. Ustaca birbirimizin hareketlerine uyum sağladık ve kusursuz bir hale getirdik. Son dokuşunu sergiledi ve alt dudağımı öperek geri çekildi. Başını göğe doğru kaldırdı ve sanki ondan başka kimsenin duyamadığı bir sese kulak verir gibi gözlerini kapattı. Dalgın bir şekilde başımı salladım, sanki aklım başka bir yerde gibiydi.

Ani bir hareketle Alec elimi sıkana kadar dikkatimi toplayamamıştım. Onun teninden benim damarlarıma doğru akan enerji dalgaları bedenimde dolaşmaya başladı. Boğazımın düğümlendiğini hissettim. İçimi açıklayamadığım bir enerji ve hiss kapladı. Bir anlığına gözlerim kapandı, sonra gülme isteğiyle başımı salladım. Bu işin sonu nereye varacaktı böyle? Alec'in gözlerinde endişe ve gerginlik okunuyordu, biraz da yalvarırcasına bir bakış vardı. Çenesi hüsran duygusuyla kasılmıştı. Belki de tüm bu doğaüstü olaylara dayanamayıp delirdiğimi düşünüyordu. Bir adım geriledim.

Aklım öyle karışmıştı ki, gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım. "Tüm bu olayların sonu nereye gidecek?" diye içimi kemiren soruyu sordum. Bir tutam kumral saç gözünün önüne düştü, iç çekerek geriye itti. Ağzı aralandı, ama tek bir sözcük çıkmadı. Belli ki sorumu nasıl cevaplayacağını o da bilmiyordu. En sonunda gözlerini benimkilere dikerek "Sonucun iyi olması sadece bizim elimizde" dedi. Nihayet ondan destek aldım ve kendimi toparlamayı başardım.

Kenarda öylece oturup her şeyin yok olmasını bekleyemezdim. Elimden gelenin en iyisini yapmalıydım. Binanın balkonuna uzanan merdivene son defa baktım ve hızla dışarıya doğru yürüdüm. Gücümü kontol etmek biraz daha kolaylaşmışken tekrar aynı koruma bariyerini kafamın üzerinde yarattım. Alec, kapının tam önünde durdu ve yavaş adımlarla yanıma geldi. Uzattığı elini tuttum ve yanında durdum. Başlamak için ona dönüp kafamı olumlu anlamda salladım. Kafamdaki tüm gereksiz sesleri bir kenara iterek tüm sakinliği üzerimde topladım ve sadece gücümüze odaklandım. Kolumdaki damarlardan avuçlarımın içine akan ve parlak bir ışık yaratan enerji gittikçe daha da yoğunlaşmaya ve artmaya başladığında onu bir bütün haline getirdim ve gökyüzüne doğru gönderdim.

Hızla gökyüzüne ulaşan ve bulutların arasından yayılan enerji tüm akademi boyunca büyüdü ve her yeri sardı. Kullandığımız güç o kadar ağırdı ki, dizlerimin üzerine çöktüm. Alec, kolumu tutarak beni yerden kaldırmaya çalıştı. Ondan aldığım güç sayesinde bunu bir süre daha devam etttirebileceğimizi biliyordum. Merdivenlerin ucunda bekleyen arkadaşlarımızın şoktan rengi atmış suratlarına doğru döndüm. Noah, bir adım öne atmış, yardım etmek için bana doğru ilerlemeye çalışıyordu, ama hareket edemez haldeydi. Damarlarımdan akan kan sanki yerini değişerek enerjiyle dolmuştu.

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin