Sırtım kapının tahta zeminine çarptığında ağzımdan korkuyla karışık küçük bir çığlık firar etti. Alec, sağ eliyle yavaşça belimi tutarak kapıdan uzaklaştırdı ve odanın içine doğru çekti. Şaşkınlıkla yüzüne bakarak kendimi tutamadım ve "Alec, delirdin mi!" diye konuştum. Hızla kendini toparladı. "Gücünü uyandırmak için ne yapacağını biliyor musun?" diye sordu. Yalan söyleme gereği duymadan sakince kafamı iki yana salladım ve "Hayır" dedim. Daha önceden tahmin etmiş gibi beni onayladı ve bileğimi tutarak havaya kaldırdı. Avuç içim yukarıda kalacak şekilde çevirdi ve arkama geçti.
Ellerine yine siyah eldivenlerini takıyordu. Ona sorsam en fazla ne kadar sert tepki verebilirdi ki?
Her nefes alışı şakaklarıma temas ediyordu ve bu şartlarda dikkatimi toplamam bir hayli zordu. Sesini oldukça sakin tutarak arkadan uzattığı eliyle benim elimi sardı ve gözlerimi kapatmamı söyledi.
"Gözlerinin tam önünde bir enerji topu olduğunu düşün."
Dediklerini aynı şekilde hayal ederek yavaşça kafamı salladım. "Şimdi enerjinin bedenine nüfus ettiğini, yavaşça her tarafına yayıldığını hisset. Sanki her zaman seninleymiş gibi" dedi ve elini yavaşça bileğimden çekti. "Şimdi enerji akışının ellerinde toplandığını düşün, sanki hepsi bir anda oraya akıyor" dedi. Avuç içlerim karıncalanmaya ve hafiften yanmaya başlamıştı. Daha fazla dayanamayarak gözlerimi açtığımda elimden bir ışık belirdiğini gördüm. Neredeyse tüm odayı aydınlatacak kadar parlaktı. Kafamı geriye çevirdiğimde Alec'le neredeyse burun burunaydık. Nefesinin yüzüme vuruşu ve benim kendimi kaybetmem sadece bir saniye içinde olmuştu.
Birinin karşısında böyle hâle gelmem oldukça garip ve kötüydü. Bakışları gözlerimi, ordan da ellerimi bulduğunda hayranlıkla ve yarı şaşkınlıkla izledi. "Bu kadar güçlüsünü hiç görmemiştim" dedi kendi kendine fısıldayarak. Yavaşça ondan uzaklaşmadan önce "Buraya bunun için mi geldik?" diye sordum.
"O ilk gece, olayların başladığı gün beni kurtaran da sendin. Eskiden yüzünü belli belirsiz hatırlıyordum ama şimdi eminim."
Bir adım geri giderek karşısında durmuştum ve bu onu daha iyi görmemi sağlıyordu. Kollarını önünde birleştirerek kibirli bir tavırla "Biraz daha burada kalırsan töreni kaçıracaksın" dedi. Başımı iki yana sallayarak "Bu konu burada kapanmadı" dedim. Koşar adımlarla koridora ordan da büyük salona geldim. Masadaki eski yerimi alırken Noah ve Ruby'nin hararetli bir şekilde bir şeyler konuştuğunu gördüm.
Yanlarına gittiğimde konunun ben olduğumu anlamıştım. Ruby'nin arkada beni işaret etmesiyle Noah, geriye dönerek bana baktı ama bu kez sinirli yüz hatları pek yumuşamış değildi. Bakışları beni terk ederek arkamda bir yere takıldığında kafamı baktığı yöne çevirdim ve salonun girişinde duran Alec'i gördüm. Noah sinirle bana baktı ve "Onunla mıydın?" diye sordu.
Ona yalan söyleyemedim. Bu yüzden sadece 'evet' anlamında kafamı salladım. Sinirli çıkan sesiyle parmağını kaldırıp Alec'i gösterdi ve "Onunla yakın olamazsın" dedi. "Senin sandığın kadar iyi biri değil" diye devam etti. Alec'i fazla tanımıyordum ama kötü biri olmadığını, onu ilk gördüğüm andan beri hissetmiştim. "Beni azarlamaya hakkın yok. Alec, beni orada kurtarmamış olsaydı şimdi burada olamazdım" dedim ve başka bir yere oturdum.
Fazlasıyla sinirli çıkışım onu kırmıştı. Bunu bakışlarından anlayabilmiştim ama sınırlarımı fazlasıyla zorladığı da bariz bir gerçekti. Benden biraz uzakta bir yerde oturmadan önce kapının yanında duran Alec'in yanına ilerledi ve
bir şeyler konuşmaya başladı. Uzak mesafeden dolayı ne konuştuklarını duymam imkansızdı. İçimden bir huzursuzluk çıkmamasını diledim ve birlikte yan masaya geçişlerini izledim. Derin bir nefes alarak rahatladım ve bakışlarımı önde olan öğrenciye çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Mührü
FantasyRuhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz özgürlüğüne kavuşmak için bir sürü doğaüstü yolu dener. "Her gece ruhumunun bedenimden ayrılmaya ça...