BÖLÜM 25: "Savaş"

2.6K 213 30
                                    

Ben karanlığın içinde koştukça, kan omuzlarımdan aşağı damlamaya başlamıştı. Acı henüz katlanılabilir bir seviyedeydi. Sağ omzumun arkasında beliren sızı gittikçe daha da şiddetleniyor, nefes almamı zorlaştırıyordu. Öne doğru eğildim ve hızlıca karanlığın içinde koşmaya başladım. Yeterince hızlı değildim. Ben koştukça karanlık uzuyor ve önümü kaplayarak yolumu kapatıyordu. En sonunda bitkin düşüp yere yığıldığımda kendimi kaybetmeden önce birisinin elini omzuma koyduğunu ve etraftaki bütün karanlığı bir anda aydınlatmaya başladığını gördüm. Anılarım defalarca tekrarlanmaya devam etti.

Ağrı giderek azalmaya ve yerini çok ince bir sızıya bırakmaya başlamıştı. Derin bir nefes alarak kendimi rahat bıraktım. Gözlerim huzurla kapandığında boşluğun içindeki el beni yakaladı ve kendine doğru çekti. Uçurumda düşme etkisini hissettim ve hızla gözlerimi açtım. Lakin bu sefer karanlığın içinde değil, akademinin revirinde uyanmıştım. Başımı yan tarafa çevirip etrafa baktım. İlk olarak, sağ tarafımda durup beni dikkatle izleyen Alec'i fark ettim. Dudakları yana doğru kıvrılmaya başladı ve elini yüzüme koydu. "Geri döndün" diyerek gülümsedi.

Yorgunlukla birlikte, kurumuş dudaklarımı zorla kıpırdatıp ona karşılık verdim. Karnındaki bandaja ve onun üzerine bulaşan kan lekesine baktım. Elimi yavaşça havaya kaldırdım ve yarasına dokunmak istedim. Parmaklarımın sadece ucunun dokunacabileceği kadar yaklaşabildim ve bir yandan da yüzünü inceledim. Acıtıp, acıtmadığını görmek istedim. Avuçlarımdan çıkmaya hazır duran parlak ışıklar, onun vücuduna geçmeye başladı. Elimi çektim ve geriye yaslandım. Buruk bir şekilde bakıp, "Alba grubu bunu nasıl iyileştiremedi?" diye sordum.

Kafasını sallayarak "Onlar bile bu kadar derin yaraları tamamen iyileştiremiyor" dedi. Anladığımı söyledikten sonra yatakta oturmaya çalışarak belimi dikleştirdim. Sağ omzumun acısı yüzünden Alec'ten destek alarak oturdum. Her ne kadar yatmam gerektiğini söylese de dinlemedim. Yatakta yana kayarak oturmasını istedim. Yanıma uzandığında hafifçe onun olduğu tarafa döndüm. Başımı göğsüne yasladım ve elimi de yarasının üzerine koydum.

Değişik bir enerji parmaklarımı karıncalandırmaya başladı ve parladı. Avuç içimin temas ettiği yerden kuvvetli bir güç onun yarasını sardı. Elimi kıpırdatmadan öylece bekledim. Birkaç saniyenin ardından Alec, daha fazla dayanamadı. Uzandığı yerde doğruldu ve oturdu. Bandajı tutup açmaya başladı. "Bir tuhaflık var" diyerek daha da hızlandı. Bandaj çıkarıp yana doğru attı. Yarası sadece bir iz haline gelmişti. Nasıl yaptığımı bile bilmeden, onu iyileştirmiştim. Alec, şaşkınlıkla güldü ve başını kaldırdı.

"Sen bir mucizesin" diye konuştu.

Ne söyleyeceğimi bilemedim ve sadece tebessüm ettim. "Sanırım buradaki işimiz bitti" dedim.
Gülerek kafasını iki yana salladı ve "Daha değil" dedi. Yüzüne bakıp ne dediğini anlamak istediğimde bana zaman vermedi. Hızlı davrandı ve ben idrak edemeden dudaklarımızı birleştirdi. Revirin giriş kapısından bir tıklama sesi geldiğinde, Alec'in omzunun üzerinden oraya baktım. Noah, kapıya yaslanıp bizi izliyordu. Alec arkaya bakarak, "Eğer bunu her defasında bilerek yapıyorsan, bunu halletmemiz gerekecek" dedi.

Onun bu cümlesine Noah ve ben gülerken, Alec keskin bir bakış atarak, "Ciddiyim" dedi ve tekrar yaklaşarak küçük bir final öpücüğü bıraktı. Noah, ıslık çalarak yanımıza doğru yürüyüp "Merak etmeyin sizi rahat bırakacağım, çünkü bugün Ruby ile bir randevumuz var" dedi.

Alec gülümseyerek, "Sonunda peşimizi bırakıyorsun" dedi. Noah, tek kaşını havaya kaldırıp "Kardeşimle çıkmaya devam ederken benimle iyi geçin derim, Alec" dedi. Alec, bir elini omzuma atıp beni kendisine doğru çekerken, "Lena'yı bu meseleye karıştırmak istemiyorum" dedi. İkisinin ilginç konuşmasına sessizce kulak misafiri olarak bir şey söylemeden dinledim. Noah ensesini kaşıyarak kararsız bir biçimde "Sizce nasıl davranmalıyım?" diye sordu. Alec bana doğru dönerek, "Bunu sana sormalı" diye konuştu.

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin