BÖLÜM 12: "Mektup"

6.4K 458 27
                                    

Tükenmiştim, gözyaşlarım kendiliğinden akıyordu. Elimi açtım. Noah, elimi avucuna koydu ve "Hadi, eve gidelim " dedi. Aldığı darbeden sonra acı çektiğini biliyordum ama bunu saklama çabasına devam ediyordu. Bir elini omzuma attı ve destek verdi. Bütün bu kargaşadan sonra ölümcül sessizliğe gömülen sokakta yürüdük. Adamlar yaralarını sonsuza dek saklamayacaktı. Bunu biliyordum. Ama şu anda akademiye gidip bir süreliğine güvende kalmak istiyordum, en azından bir geceliğine.

En kısa yoldan gelerek içeri gizlice girdik ve hiçbir şey olmamış gibi bu konuda tek kelime dahi konuşmadan odalarımıza ayrıldık. Odaya gitmeden önce Noah'a baktım. Kendini daha iyi hissettiğini söylese bile yalan olduğunu biliyordum. Benden daha çok bitkin düşmüştü. Bir süre ısrar ettikten sonra onu odasına götürdüm.

Bizimkine yakın olan odanın önüne gelerek içeri girdik ve onu yavaşça yatağa yatırdım. Ağzından kaçan küçük bir iniltiden sonra yatağa uzandı ve biraz daha rahatladı, gözlerini kapadı. Bir süre düşünmeye çalışarak onu seyrettim, aklımdaki düşünce girdabını bu şekilde bastırmaya çalışıyordum. Zihnim o olaydan bu olaya geçiyor, son birkaç saatin üzerinden tekrar tekrar geçiyordu. Yapmam gereken ve keşke yapabilseydim dediğim şeyleri tek tek gözümün önüne getiriyordu. Yatağın ucundan kalkmadan önce son kez ona baktım. Nefes alış verişi düzene girmişti. İçinde bulunduğumuz duruma rağmen bu kadar çabuk uykuya dalabilmesi ilginçti. Aynı zamanda onun için iyi bir şeydi.

Lorna da aynen böyleydi. Her yerde, her ne şekilde olursa olsun beş dakika içinde uykuya dalabilecek biriydi. Bazen onları bir daha görememe gerçeği kalbimi acıtırken, kendime onlar için en iyisinin bu olduğunu söyleyerek teselli vermeye çalışıyordum.

Ruby, kapının eşiğinde göründüğünde yerimden kalktım. Noah'ın iyi olduğundan emin olduktan sonra odanın kapısını kapatarak çıktım. Şafağın sökmesine birkaç saat kalmıştı ve muhtemelen uykusuzlukla birlikte yaşadıklarımızın şoku da eklenecekti. Yarın tam günü bir ölü gibi geçirmemize neden olacağı kesindi. Hala insanların kafasına bu kadar dert açtığıma inanamıyordum. Bu güne kadar o adamların neden beni istediğini kimse bilmiyordu. Fakat şimdi öğrenmiştik. Aldığımız cevap bize onlarca soruluk bir yol vermiş olsa da öğrenmiştik.

Yatağa uzanırken kendiliğinden kapanan gözlerimin ardında beynimde beliren fikirleri bir süreliğine bastırmayı denedim.

***
Sabahın ilk ışıkları odaya dolduğunda gözlerimin önünü tutan ışık hüzmesi  sanki beynimden içeri girdi ve birkaç anımın canlanmasını sağladı. Bir anlığına gelen acıyla duygularım birbirine karıştı ve sadece uyanma isteğim ağır bastı. Karanlığın ortasında kalmış gibi etrafa bakarak öylece duruyordum. Ta ki, zifiri karanlığın içinden bir el çıkıp bileğimi yakalayana kadar. Daha sonra gözlerim bir anda açıldı. Doğruldum, ağzım açık, gözlerim fal taşı gibiydi. Ciğerlerim yanıyordu ve kalbimde hissettiğim acı dayanılmazdı. Ağzım sudan çıkmış bir balık gibi açılıp kapanıyordu. Boğulacak gibiydim. Görüşüm netleştikçe nefes almam gerektiğini, soluk alıp vermem gerektiğini fark ettim.

Beynim nihayet doğru sinyali vermeyi başardığında bedenim sarsıldı, derin derin havaya susamışçasına nefes aldım. Kalbim çok hızlı atıyordu, sanki bir nefes yetmiyormuş daha uzun nefes almam gerekiyormuş gibiydi. Ruby arkasına yaslanıp alnımı eliyle sildi, elimi tutarken gözlerinden ne kadar rahatlamış olduğu anlaşılıyordu. Uzun bir süre geçtikten sonra, "Nefes almadan öylece hareketsiz ve sessiz yatıyordun. Bütün süre boyunca gözlerini bile kırpmadın" dedi. İçim ürperdi. Gözyaşlarımı bastırıp yutkundum "Gözlerim açık mıydı?" diye sordum. Nutkum tutulmuştu, çünkü az önce uyuduğumdan ve rüya gördüğümden çok emindim. Ve geçmişimi hatırladığım kesindi. Yani, kendi geçmişimi değil, ama halkımın başına gelen gaddarlık ve acımasızlıkları. Atalarımızın yıllar önce yaşadıklarıyla yüzleşmenin getirdiği ümitsizlik, içimde bir ağırlığa neden olmuştu. Başımı ellerimin arasına aldım.

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin