BÖLÜM 12: "Ateşe doğru yürümeye çalışıyorsun ama savunmasızsın"

592 58 11
                                    

İnsanoğlu her zaman gücün peşinde olmuştur. Bazı zamanlar yaşamak için, bazen ise şöhret, para ve diğer sebeplerden ötürü olmuştur. Güç, onun için her zaman ulaşmak istediği ve daima isteyeceği bir kavram olarak kalmıştır. Bazı efsanelerde ve eski hikayelerde bu güç için şeytana kendi ruhlarını sattıkları bile söylenirdi. Böylesine bir bağlılık, güç için göze alınabilir miydi? Sanırım insanın canı o kadar değersizdi ki, güç için ruhundan bile bir çırpıda vazgeçebiliyordu. Kan ile olan bu bağlılık hem kendilerini, hem de çevrelerini etkiliyordu. İnsanoğlunun kirli soyundan gelen biri olarak, ben güç için ne yapabilirdim? Güç. Bu sözcüğün tanımı tam olarak neydi? Mutluluğu ve huzuru getirebilir miydi? Belki. Öyleyse onu istiyor ve arzu ediyordum. Fakat bu güç yolunda kimseye zarar veremezdim. 

Boris'in sorusundan sonra zihnim iyice bulanmış ve sinirden gözüm dönmüştü. En yakın arkadaşımın canı tehlikede olabilir ve bu kitap yüzünden başına her şey gelebilirdi. Bu durumda bile sadece kendi sorunumuza çözüm arıyordu. "Bu bir oyun mu senin için?" diye sinirle sordum. "Kitaba kanı damladı ve öylece silindi. Bunun nasıl sonuçları olacağını bilmiyoruz ve senin umrunda olan tek şey siktiğimin kitabında ne gördüğü" diye bağırdım. Elininin altında duran kitabımı hızla çekip aldım. "Sana ve yardımına ihtiyacımız yok. Geldiğin gibi geri dönüp, hayatımızdan siktir olup gidiyorsun ve sorununu kendi başına çözüyorsun, anladın mı beni?" diye konuştuğumda işaret parmağımı ona doğru sallamıştım. Boris dilini yutmuş gibi şaşkınlıkla beni izledi ve söylediklerimi dinledi. Lorna elini uzattı ve bileğimi tutup elimi aşağı indirmeye çalıştı.

"Ben iyiyim sorun yok, sakinleş lütfen" dedi. Kitabı çantama koydum ve fermuarı kırarcasına çekerek ayağa fırladım. Lorna'nın kolunu tuttum ve "Kalk gidiyoruz" dedim. Önce bana ve ardından Boris'e bakındı. İstemsiz ve yavaş hareketlerle yerinden kalktı ve geçmem için izin verdi. Yan tarafta duran montunu uzattım ve tek bir kelime etmeden öylece durdum. Boris temkinli bir şekikde ayğa kalktı ve kahverengi saçlarını geriye atarak, kalın sesini dizginledi. "Kötü bir niyetim yoktu" dedi ve ileriye doğru bir adım attı. "Sadece bu iş bizim bile boyumuzu aşmadan müdahele etmek istedim" dedi. Gözlerimi sıkıca kapattım ve sinirle kuruyan dudaklarımı ıslattım. Gergin bir gülüş dudaklarımı kıpırdattı. "Demek öyle?" diye alaycı bir sesle sordum. "Bütün bu olan bitenle ilgili ne biliyorsun? En az bizim kadar bilgisizsin" dedim. Sırtını dikleştirdi ve ellerini önünde birleştirdi. "Sandığından daha çok şey biliyorum, Lena Martin" diye konuştu. Sonlara doğru kendinden emin ve bir o kadar tehditkar bir sesle konuşmuştu.

Ona olan öfkem ve şüphem arttıkça kendimi dizginlemeye çalıştım. Sadece soyadımı nereden bildiğini sormak istedim. "Sen nereden-" diye konuşurken onun sesi benimkini bastırdı. "Sandığından daha çok şey biliyorum dedim" diye yeniden tekrarladı. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve yumruklarımı sıktım. İleriye doğru fevri bir adım atacakken Lorna, bileğimi sıkıca tuttu ve kısık bir sesle, "Sakin" diye uyardı. Kendimi sıktım ve adımımı durdurdum. Onunla bir kafe ortasında kavga edecek değildim. Edebildiğimden değil, sonrasını düşünüyordum. "Deli saçmalığı bu" diyerek elimi alnıma bastırdım. Yanıma kadar geldi ve koluma dokunmak için elini uzattı. "Saçmalık olmadığını biliyorsun. Bunun en büyük ispatı biziz" diye konuştu. Parmakları tenime değmeden önce bir adım geriledim ve "Sakın bir daha yanımıza yaklaşmayı düşünme" dedim. Başını salladı ve hiçbir şey demeden çaresizce durumuna razı oldu. Arkamı dönüp ilerlemek isterken Lorna'nın yanımda yürümediğini fark ettim. Geriye baktığımda beni durdurdu ve "Kitapların içi bomboştu, hiçbir şey görmedim" dedi. Sinirim ve öfkem gözümü o kadar kör etmişti ki, işime yarayabilecek herhangi bir bilgiyi bile duymak istemedim. "Neyse ne işte" diyerek kolunu tuttum ve hızlıca kafede çıkış kapısına doğru yürüdüm.

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin