29.BÖLÜM: "Tanrıların savaşı"

2K 187 5
                                    

Abel'in gidişinin ardından kısa bir süre geçmiçti. Gökyüzünü saram siyah bulutlar da onu takip ederek kaybolmuştu. Aklımızda yeni bir soru bırakarak gitmişti. Çağrılması mümkünsüz olan bir iblis türünü, nasıl kontrol edebilmişti?

Elindeki kozları birer birer kullanarak, planını önceden tahmin etmemizi engelliyordu. Bizim de onun bilemeyeceği yeni numaralara ihtiyacımız vardı. Tek sorun ise istediği zaman akademiye girip çıkabilmesiydi. Yaptığımız ve konuştuğumuz her şeyden haberi olabilirdi. İşte bu yüzden, hep bir adım önde gidiyordu. Bu lanet durumu düzeltmek adına aklımıza tek bir fikir bile gelmiyordu. Sınırları geçememesi için onu engelleyebilecek bir şeye ihtiyacımız vardı.

Bu sırada gözlemciler yanan enkazın etrafından dolaşmaya devam ediyorlardı. Önde gidenin mızrağının etrafında soluk yeşil bir ışık halkası vardı ama arka plandaki ormanlık alan yüzünden görebilmek çok güçtü. Yanında kendisiyle birlikte ekibi vardı. Müdire elini kaldırıp seslenerek onları çağırdı, artık burda işimiz bitmişti. Yanlarına geldiğinde Bayan Almeida, Adrian'a minnetini sunmak için kendi kılıçlarından birini uzattı. Adrian başını iki yana salladı ve almak istemedi. Müdire tekrar konuşup, "Sende kalsın!" dedi. "Savaş alanında onları nasıl dövüştüğünü gördüm, bu kılıç senin olmalı!" dedi. Söz konusu kurt sürüsü hem akademinin hem de etraf bölgenin güvenliğinden sorumlu kişilerdi.

Adrian başını sallayıp kılıcı sıkıca kavradı. Bu görevi en iyi şekilde üstleneceğini biliyordum. Adrian'ı biraz tanıyorsam, gereken neyse onu yapacak biri olduğunu biliyordum, ne kadar zor olursa olsun. Onlara bakmayı bırakıp arkaya döndüğümde bakışlarım Ruby'i yakaladı. Bizden biraz uzakta arkasını dönmüş öylece duruyordu. Bunu yapmayı istemedim, üstelik nasıl yapılacağını bile bilmiyordum ama telepatiyle Ruby'nin zihnini okudum. Aldığım bilgilerden sonra şüpheci fikrimden daha da emin oldum. Kafamı ters yöne çevirdim ve zihnindeki seslere daha fazla kulak misafiri olmak istemedim.

Alec, koluma dokunduğunda bir saniyeliğine irkildim ama cevap vermedim. "Hadi gidiyoruz" dedi ve kolumda dolaşan eli yavaşça inip elimi tuttu. Kafamı sallayıp ona ayak uydurdum ve yürümeye başladım. Akademiye girdiğimizde müdire Almeida, gitmemizi engelleyip bir duyuru yapacağını söyledi. Herkes yemek salonuna geçtiğinde, müdire yerini alıp "Sizlerin sayesinde bugün baş düşmanımızın bütün ordusunu yok ettik! Bunun şerefine yarın gece sizler için bir balo düzenlemeyi düşünüyoruz. O zamana kadar gidin ve dinlenin" dedi. Kendimi daha fazla tutamadım ve ileri çıkıp "Ordusunu yok etmiş olabiliriz ama kendisi hala hayatta!" dedim.

Kadın bana baktı ve bu tepkiyi beklemediği için şaşırdı. "Tek kaldığı için uzun bir süre geri dönmeyecektir! Kendisi çıkmadığı sürece onu bulamayız, bu yüzden bir süreliğine rahatlayın" dedi. 

"Onun zihnini hissedemiyorum; bu kadar insan ve bunca büyünün arasında emin olmak zor."

"Hayır!" diye konuştu Almeida. "Zamanını boşa harcıyorsun küçüğüm. Yarın geceden sonra bile onu aramak yerine kendi gücünü geliştirmeye odaklanmalısın" dedi. Hiçbir cevap vermeden odadan ayrıldım ve bıraktığım kapının arkamdan sertçe çarpılmasına izin verdim. Alec arkamdan koşarak yanıma geldi ve "Neler oluyor? Bu kadar tepki vermezdin," dedi. Sinirle gerilen kaslarımı sıktım. Gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Dışarıdan nasıl göründüğümü ve bu gereksiz tepkiyi neden verdiğimi düşündüklerini biliyordum. Şu durumda umrumda bile değildi! Alec daha fazla bir şey söylemeden bana sarılarak "Sakin ol, seni anlıyorum. Hepimiz için zordu" dedi. Kafamı kaldırdığımda yüzüne bakıp "Zor olan savaş değildi, Alec" dedim.

Kuşkuyla bana bakmaya devam ettiğinde "Zor olan, tahmin ettiğim şeyin doğru çıkması ve en yakın arkadaşımın bana ihanet etmesi!" dedim.

Alec, şoka uğradı ve belimdeki kolları gevşedi. "Nasıl yani? Ruby'den mi bahsediyorsun?" diye sordu. Kafamı aşağı yukarı sallayıp "Çok fazla şüpheleniyordum ama bunu bir türlü kendime itiraf edemedim" dedim. "Nasıl emin oldun?" diye sorduğunda, cebimde duran iksir şişesini çıkardım. "Bunu ve kolyeyi bana verdiği anda bir şeylerin ters gittiğini biliyordum. Sen odama gelip büyü yaptığımı gördüğün zaman, kendimi ve seni koruma altına alıyordum" dedim. Alec tekrar konuşup "Ne için korunuyorduk?" diye sordu.

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin