BÖLÜM 26: "Bu bizim ilk karşılaşmamız"

403 44 1
                                    

Selam gençler!🙋🏻‍♀️ Yine epey bir aradan sonra insafa gelerek bölüm atayım dedim. Ayrıca bölümlerin daha kısa aralıklarla gelmesini istiyorsanız, beni tiktok hesabımdan takip edebilirsiniz. Kitap için edit'ler paylaşıyorum ve videolara yorum yazmanız beni çok mutlu eder🥹 (Tt: miilywriteer)

***

Karanlık ruhumun en derinlerine zehirli bir sarmaşık gibi dolanmaya başlamıştı. Boğazımı sıkıyor ve nefes almamı engelliyordu. İçimde derin bir öfke ateşi yanıyor ve çıkarabildiği en yüksek sesle "Hepsini öldür!" diye haykırıyordu. Sanırım delirmenin eşiğindeydim. Eskiden duyduğum sesler gücüm yüzündendi ama ben bunu deliliğimin başka bir ürünü olduğunu düşünüyordum. Şimdi ise hiçbir güce sahip değildim. Siktiğim gücü içimden öylece sökülüp alınmıştı. Kendimi bile koruyamayacak kadar savunmasız kalmıştım. Zavallıydım. Annemi bile koruyamamıştım. Peki ya, sırada kim vardı? Lorna, ardından ağabeyim ve hemen peşinden diğerleri. Hiçbirinin ölümüne engel olamayacak kadar zayıftım ama hepsinin ölümüne şahit olacak kadar da şanssızdım. Benim asıl lanetim bu olmalıydı.

Bilincim açık olsa bile gözlerimi açıp etrafa bakmak istemedim. Doğrusunu söylemek gerekirse artık hiçbir zaman uyanmak istemiyordum. Siktirsin bütün evren! Ne hali varsa görsün insanlık. Hiçbirinin sorumluluğunu almak istemedim. Bütün bunların yükü doğduğum anda omuzlarıma yüklenirken de istemedim, bir genç olmam gerekirken tam aksine savaşçı olduğumda da istemedim, bizi bir piyon gibi kullanıp ardından kaderimizi sikip attıklarında da istemedim. En çok da sevdiğim adam gözlerimin önünde düşmanıma dönüşürken de istemedim bu sorumluluğu. Benim istediğim tek şey sıradan bir yaşamdı. Kahrolası sıradan bir ölümlü yaşamı. Ölümsüzlüğü ve yüzyıllar süren yaşamı başına çalsın her kim isterse. Ben sadece kaybettiğim ailemi geri istiyordum. Hiçbir şeyi elde edemediğim gibi bundan da mahrumdum.

Önümdeki demir kapının yüksek sesle açılışı bile beni uyandırmaya yetmedi. Kimin geldiğini bilmek istemiyordum. Her kimse kendini belli edecekti. Adımları giderek yakınlaştı ve başımın üzerinde durdu. Kıpırdamadan durduğunu anlamıştım. Ardından ilk kokusu geldi ve kim olduğunu belli etti. Sevgili düşmanım. Alec kendini bilmiş bir sesle "Uyanıksın, biliyorum" dedi. "Bir bok bildiğin yok" diyerek diğer tarafa döndüm. Eğildi ve yattığım yere çöktü. Elini omzuma koyup beni döndürmek istedi. Omzumu sertçe çekerek "Siktir git!" dedim öfkeyle. Derin bir nefes aldı ve sabırla birkaç saniye bekledikten sonra "Öfkeni böyle atmaya çalışıyorsun ama bu zorunlu bir şeydi" dedi. O an bütün şartellerim attı ve gerçek anlamda deliye döndüm. Gözlerim aniden açıldı ve hızla arkamı dönüp oturur pozisyona geldim. "Zorunlu muydu?" diye sordum bağırarak. "Benim annemi kendi ellerimle öldürmem zorunluydu, öyle mi?" diye sordum. Sinirden sesim titremişti. Öfkeyle parmaklarımı yumruk yaparak sıktım.

"O senin gerçek annen bile değildi!" diyerek ayağa kalktı. Beraberinde ben de ayaklandım ve doğrudan yüzüne baktım. "Ve evet, zorunluydu" dedi gözlerime bakarak. Hiç mi acıması yoktu? "Sen ne anlarsın ki, birini feda etmekten" diye tiksinircesine konuştum. Karşımda böyle konuşması bile midemi bulandırıyordu. Bir zamanlar bütün hücrelerimi heyecandan kıpırdatan adam yapıyordu bunları. O da aynı sinirle bakmaya başladı. "Bana neler olduğunu biliyor musun? Bu güç yüzünden tek başıma bırakılarak neler yaşadığımı?" diye sordu öfkeyle. Başımı sallayarak sadece onu dinledim. "Mortem yüzünden kendi ailemi öldürdüm ve bu yüzden beni daha fazla suçlamasınlar diye yıllarca bunu Abel'in yaptığını söyledim. İçimden atamadığım bu güç ve bana yaptırdıkları yüzünden defalarca intihar etmeye çalıştım" diyerek kollarındaki izleri gösterdi. "Biliyorum" dedim fısıldayarak. Akademide okurken ona bu izlerin sebebini sormuştum, fakat intihar etme sebebi daha derindi.

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin