Mevsim yaklaşık 1,5 saat önce uyanmış,annesiyle sohbet ederek yaptığı kısa kahvaltının ardından hazırlanıp 3 ay önce,büyük umutlarla açtığı küçük cafesine gitmek üzere evden çıkmıştı.Üzerinde ince siyah bisiklet yaka salaş bir kazak,koyu lacivert dar kesim kot pantolon ve siyah postalları vardı.Saçlarını at kuyruğu yapmıştı.Annesinin evden çıkarken
"Nisan havası belli olmaz güzelim,ne olur ne olmaz."
diyerek uzattığı siyah kapüşonlu montu elinde,çok sevdiği küçük,kırmızı sırt çantası omzundaydı.
Saat sabah 8'e yaklaşıyordu.Hava biraz serin olsa da,çok güzeldi.
"Sonunda bahar geldi.Biz de o soğuk,kasvetli havalardan kurtulduk."
diye düşünerek evine çok da uzak olmayan mekâna doğru yürümeye devam etti.Az sonra cafeye gelmişti.Kapıyı anahtarla açıp içeri girdi ve alarm sistemini bir kaç tuşa basarak kapattıktan sonra küçük mutfağına geçti.
Montunu askılığa asıp ellerini güzelce yıkadığında,güne başlamaya hazırdı.Dün çıkmadan önce etrafı toparladığı için,mutfak temizdi.Buzdolabından tereyağını çıkarmak ve kahve makinesine bolca kahve koyup çalıştırmakla işe başladı.Ardından fırını 180 dereceye ayarlayıp çay makinesine yeterli miktarda çay ve su koyarak demlenmeye bıraktı.
Artık kurabiye yapmaya başlayabilirdi.Hemen dolaplardan gerekli malzemeleri çıkarıp tezgâha dizdi.10-15 dakika sonra tereyağıyla şekeri çırpmış,hatta karışıma yumurta ve pekmez suyunu eklemişti.
Tereyağı,şeker,yumurta ve pekmez suyundan oluşan sıvı karışıma,sırasıyla elediği un,zencefil,tarçın ve tuzu ekleyip biraz daha karıştırmaya devam etti.Şimdi bütün malzemeler birbiriyle özdeşleşmiş,hamur haline gelmişti.Hamuru kaptan alıp tezgaha koydu,kalıp yardımıyla şekillendirdi ve pişirme kağıdı yaydığı fırın tepsisine dizdi.
Fırın ısınmıştı.Kapağını dikkatle açarak tepsiyi içine koydu.10-12 dakika sonra zencefilli kurabiyeler servise hazır olurdu.Kendine bir fincan kahve aldı ve keyifle yudumlamaya başladı.İçinden bugünün Berk'le tartışmadığı,keyifli bir gün olmasını diliyordu.
Rengim,bir haftadır İstanbul'daydı.Yine her zamanki otelinde,hatta aynı süit odada kalıyordu.Bu bir hafta içinde kendine bir düzen oluşturmuştu.Sabah 6'da kalkıyor,hemen üzerine bir eşofman, bir tshirt giyip otelin spor salonunda yarım saat koşuyor,odasına dönüp duşunu aldıktan sonra bu kez üzerine kot pantolon ve tshirt geçirip otelin kahvaltı salonunda kahvaltısını ediyor,bu sırada onu tanıyan hayranları olursa onlarla fotoğraf çektirip ardından 2 saat çalışmak üzere otelin müzik odasına geçiyordu.
Öğleden sonra ve akşam programı da sabahkinden pek farklı sayılmazdı.Aradaki tek fark yemeklerini odasında tek başına yemesi ve gece geç saatlere kadar bestelediği sonat üzerinde çalışmasıydı.
Sabah uyandığında saatin neredeyse 9 olduğunu görünce şaşırdı.Alarmı duymamıştı demek.Aslında burada olduğu süre içinde her gece çok geç yattığı düşünülürse,bu durum pek şaşırtıcı değildi.Eğer yanlış hatırlamıyorsa o başını yastığa koyduğunda saat sabah 4'e geliyordu.
Yataktan kalkarak banyoda yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı ve hemen odadaki çalışma masasının üzerinde duran nota kâğıtlarının başına geçti.Aç değildi.Yaklaşık 2 ay sonra yeni bir turneye başlayacak,turnenin ilk konserini de İstanbul'da verecekti.Bestelediği sonatı konserin açılış parçası yapmayı planlıyordu.Ama bestenin hep aynı yerinde takılıp durması,bir türlü istediği gibi ilerleyememesi sinirlerini çok bozmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZENCEFİL CAFE
FanfictionCafe sahibi genç bir kadın ve ünlü bir piyanist bir araya gelirse neler olur? Kapak için@selinhantol arkadaşımıza çok teşekkür ederim ❤️❤️