Yaprak,her sabah olduğu gibi erkenden çalan alarmı kapattı,banyoda günlük rutinlerini tamamladı ve saçlarını tek örgü yaptıktan sonra giyinmek için yurttaki odasına döndü.1-2 dakika içinde üzerine ince,bisiklet yaka kırmızı bir kazak,dar kesim lacivert kot pantolon,siyah bot ve yine siyah mont giymiş,cafeye gitmek üzere hazırlanmıştı.
Odayı paylaştığı 2 arkadaşı onun alarmını duymamış,uyumaya devam ediyorlardı.Siyah sırt çantasını omzuna asıp odadan çıkarak merdivenlere ilerledi.
Biraz sonra yurt binasından çıkmış cafeye doğru yürüyor,bir yandan da Mevsim sete gittiği sırada Rengim'le ettiği kısa ama hoş sohbeti düşünüyordu.
Siparişini sormak için masasına uğradığında genç adam gülümseyerek isteklerini söylemiş,ardından eklemişti.
"Mevsim Abla'n ve ben artık arkadaş olduğumuza göre,senin bana "Rengim Bey"diye hitap etmene gerek yok.Daha çok gencim,adımla seslenmek sana zor geliyorsa "abi"diyebilirsin tabi."
Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi adam ünlü olmasına rağmen,hiç öyle burnu Kaf Dağı'nda,kendini beğenmiş biri değildi.Kendi kendine
"Dün,Mevsim Abla ve bana mutfağı toparlarken çok yardım etti.Üstelikte mutfak eşyalarının yerlerine hiç yabancı değil gibiydi sanki."
diye mırıldanırken mekân da görünmüştü.Çantasının ön gözünden anahtarını alarak kapıya ilerledi.
Anahtarı kilide takıp açmak için döndüreceği sırada kapının açık olduğunu fark etmiş,gözleri korkuyla büyümüştü.Mevsim,hiç bu kadar erken gelmezdi çünkü.
Öyleyse geriye tek bir seçenek kalıyordu.
"Gece hırsız filan girmiş olmasın sakın?Ya hâlâ içerideyse?"
diye düşünerek,sırt çantasını her ihtimale karşı eline alıp telaş içinde kapıdan girdi.Eğer karşısına biri çıkarsa çantayla başına vuracaktı.
Neyse ki korktuğu olmamış,aksine karşılaştığı manzara yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmasına neden olmuştu.Hiç sesini çıkarmadan mutfağa gidip zencefilli kurabiyeler için gerekli malzemeleri tezgâha dizmeye başladı.Az sonra malzemeler tamamlanmış,sıra kurabiyeleri hazırlamaya gelmişti.
Mevsim,burnuna dolan hoş bir koku sayesinde gece gözlerini araladığında,ilk olarak şaşkın şaşkın etrafına baktı.Hâlâ Cafe'deydi ve şimdi o ne olduğunu bilmediği kokuya,zencefilli kurabiye kokusu da eşlik ediyordu.
"Ne güzel bir koku.Tıpkı kadife bir ceket gibi,yumuşacık."
diye aklından geçirdi.Aynı anda da zihnine dün geceyle ilgili parça parça görüntüler dolmaya başladı.
En son hatırladığı kadarıyla,Rengim'le cafe bölümünde oturmuş birer fincan filtre kahve yudumlayarak "Piyanist" filmini izliyor,bir yandan da genç adamla film üzerine sohbet ediyordu.Sonrası yoktu.
"Belki de evdeyim ve rüya görüyorum."
diye fısıldayarak başını hafifçe oynattı.Gördüğü manzarayla neredeyse çığlık atacaktı.Genç adam,başını Mevsim'in omzuna yaslamış,mışıl mışıl uyuyordu.Anlaşılan,günün yorgunluğuyla dayanamayıp birlikte uyuya kalmışlardı.Yani,gördüğü rüya falan değildi.İyi de bu zencefilli kurabiye kokusu neydi o zaman?Ayrıca bunca saat nasıl bu kadar rahat uyuyabilmişti?
Başını dikkatle Rengim'im omzundan çekerek,masada duran telefonundan saate baktı.Sabah 8 olmak üzereydi.Bu durumda Yaprak çoktan gelmiş,onları bu halde görmüştü.Dahası,birazdan annesi onu kahvaltı masasında göremeyince mutlaka telefona sarılacaktı.Uzun zamandır aynı pozisyonda yatmaktan tutulan boynunu esnetti ve hafifçe seslendi genç adama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZENCEFİL CAFE
FanfictionCafe sahibi genç bir kadın ve ünlü bir piyanist bir araya gelirse neler olur? Kapak için@selinhantol arkadaşımıza çok teşekkür ederim ❤️❤️